Dr. Cafer Talha Şeker
Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki F-16 filosu, önümüzdeki yıllarda beşinci nesil uçaklar karşısında çağın gerisinde kalacağı gibi aynı zamanda kullanım dışı kalacak. Türkiye’nin bu boşluğu F-35 projesinden alacağı jetlerle doldurması bekleniyordu. Ancak Ankara – Washington hattında yaşanan bazı gelişmeler Türkiye’yi şimdilik F-35 konsorsiyumu dışına itti. Bu, Türk havacılığında Amerikan teknolojisinin geleceğini de ilgilendirmektedir. Ancak son yıllarda Türk havacılığında ABD’den boşalan alanı Rusya’nın doldurmaya kalkacağı konuşulsa da esas sahaya girmiş olan İngiltere’dir.
Türkiye, hava kuvvetlerini geliştirmek için yeni nesil teknoloji merkezli projelere yatırım yapıyor. Akdeniz’de kullanılan insansız hava araçlarının etkisi, Türkiye’yi jeopolitik rekabetin kayda değer aktörlerinden biri konumuna yükseltiyor. Bu silahlar, son dönemde ilk defa Hıristiyan bir ülkeye karşı Kafkasya’da kullanılmaya başlandı ve böylece bütün dünyanın daha fazla dikkatini çekmeye başladı. 15 Temmuz 2020 günü, İngiliz silah sanayisinin sponsorluğunda düzenlenen Hava Kuvvetleri Konferansı’nda bir açıklama yapan İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace, Türk hava gücünün yükselişine dikkat çekerek Türk dronların “oyun değiştirici” rolüne atıf yaptı. Peki;
- II. Dünya Harbi’nden sonra Doğu Akdeniz’deki askeri üstünlüğünü kaybeden İngiltere; Türkiye üzerindeki sorumluluğunu ABD’ye devrettikten onlarca sene sonra geri dönerken Türkiye ile nasıl bir işbirliği geliştirmektedir?
- Türkiye, hava kuvvetlerini geliştirirken hangi zorluklarla karşılaşıyor?
- Türkiye’nin konvansiyonel silahlarda yeni nesil teknolojilere sahip olması, küresel siyasetteki hangi gelişmelerin sonucudur ve Ankara’yı etkileyecek dış dünyadaki gelişmeler nedir?
ABD’nin Küresel Pozisyonu: İngiltere, Fransa ve Türkiye’nin Yeni Rolü
İngiliz Genelkurmay Başkanı Sir Nick Carter, 8 Kasım 2020 günü yaptığı bir açıklamada, jeopolitik rekabetin çok belirsiz ve endişe verici hale geldiğini, mevcut şartların kontrol dışına çıkarsa “yeni bir dünya savaşı” doğurabileceğini söyledi. Aynı günlerde İngiliz Hükümeti caydırıcı güç olma yolunda savunma harcamaları için bütçeyi ve projeleri artırdı. İngiliz deniz kuvvetleri geçtiğimiz yıllarda iki yeni uçak gemisini suya indirdiği gibi İngiliz havacılığı yeni nesil projeler geliştirmektedir.
Fransa’nın biri 40 diğeri 8 uçak taşıyabilen iki uçak gemisi 2010 – 2013 arasında ıskartaya çıkarıldı. Tek uçak gemisi olarak Charles de Gaulle hizmette kaldı. Emmanuel Macron, 2018’deki bir konuşmasında Fransa’nın gelecekte kaç uçak gemisi alacağına, tehditler ve ihtiyaçlara bakılarak 2020’de karar verileceğini söylemişti. Mayıs 2020’de dünyanın en büyük tersanelerinden Chantiers de l’Atlantique’i ziyaret eden Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, yeni uçak gemisini burada inşa edeceklerini açıkladı. Ancak yeni geminin 2030’larda hizmete gireceğini söyledi. ABD ile anlaşılamadığı takdirde Avrupa’nın askeri lideri olma iddiasındaki Fransa, şimdilik denizlerde ve havada İngiltere’nin gerisindedir.
İngiltere ve Fransa, Ortadoğu’daki çıkar alanlarının güvenliğini ABD’ye devretmeden önce okyanusların hakimiydi ve muazzam deniz filolarına sahipti. II. Dünya Harbi’nden sonra küresel silah sanayisi büyük ölçüde Amerika’ya kaymış, Avrupalı bütçeler silaha yatırımları azaltınca Amerikan donanması süper güç olmuştu. 1980’lerden itibaren Sovyetlerin de Amerikan teknolojileri karşısında her alanda geri kalışı ve nihayet çöküşü, ABD’yi rakipsiz ve açık ara lider konumuna yükseltmişti. O günden beri açık denizler, okyanuslar ve kritik ticaret yolları ABD’li teknolojilerle izleniyor ve kontrol edilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin savunması da ABD’nin kontrolündeydi. Türk hava gücündeki Amerikan kontrolü 15 Temmuz 2016 günü “başarısızlığa” uğradı ve çöktü.
Ancak 21. yüzyılda İngiliz finans imparatorluğunun da desteğiyle Çin’de kurulan yeni dünya bankası ve Batı’dan Çin’e kaydırılan dev yatırımlar, bu ülkenin nihayet ABD karşısına yeni bir kutup olarak dikilmesine yol açtı. Bu gerçeğe karşı ABD Hükümeti, bir yandan Çin’in küresel yayılmasını frenlemek diğer yandan ABD’yi finansal açıdan güçlü kılan hakimiyet alanlarının sürdürülmesini sağlamak için stratejiler geliştiriyor. Trump Hükümeti, Avrupa’nın askeri güvenliği ve Avrupalı şirketlerin küresel güvenliğinin ABD’ye yük olduğunu savunuyordu. Her ne kadar Washington’da bir bölünmeye yol açsa da 2017’den sonra bu görüşü savunanların eliyle yeni bir politika uygulamaya sokuldu. Bu politika, Avrupa – Ortadoğu – Asya genelinde Avrupa’nın çıkarlarını koruma yükünü ABD’nin tek başına devam ettirmeyeceğini müttefiklere kabul ettirmekti. Müttefikler, ABD’nin yükünü paylaşmak mecburiyetinde bırakıldı. Aslında bu politika, Obama döneminde başlatılan bir politikanın daha radikal ve yeni yüzüydü.
Bu yüzdendir ki 1950’lerde küresel jandarmalık rolünü ABD’ye devretmiş bulunan İngiltere’de ve Fransa’da önümüzdeki yeni döneme büyük askeri hazırlıklar yapılıyor. İşte bu noktada Türkiye’ye de bir rol düşüyor: Türkiye’nin rolü; Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ortadoğu arasındaki jeopolitik rekabette öne çıkmak ve mesuliyet yüklenmektir. Bunu gören Ankara, hava gücünü yeni çağa uydurmak için yeni nesil konvansiyonel silahlara yatırım yapıyor.
ABD, Türkiye ile ortak çıkarlarda buluşamadığı takdirde Ankara’nın düşmanı olan terör unsurlarını silahlandırıyor ve bunu açıkça yapıyor. Ankara da bölgede oluşan muhtemel güç ve otorite boşluğuna istekli bir şekilde yerleşmek için gerekli stratejik hazırlığı yapmayı, milli çıkarlar açısından riskleri ve fırsatlarıyla birlikte değerlendirip kabul ediyor. Ancak Türkiye’nin hava ve deniz güçleri uzun bir süredir Yunanistan seviyesinden öteye geçemeyecek pozisyondaydı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yeni rolünü üstlenerek önce Suriye, sonra Libya’ya giren Ankara, Türkiye’nin pozisyonunu en hızlı şekilde yeni nesil havacılık teknolojisiyle donatmaya başladı. Bunun için Milli Muharip Uçağı (TF-X projesi) ve insansız hava araçlarına yatırımları hızlandırdı. Ancak bu projelerin kritik aksamına sahip olma yolunda pek çok zorlukla karşılaştı.
İngiltere ile Yakınlaşma
21. yüzyıl savaş ve istihbarat alanlarında İHA (İnsansız Hava Aracı) ve SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) teknolojisi belirleyici rol oynamaya başladı. ABD, İngiltere ve Fransa bu alanda çok önceleri proje geliştirmeye başlamıştı. Afganistan ve Irak’taki işgallerde ABD ve İngiltere bu yeni nesil dron teknolojilerini fazlasıyla test etti. İsrail de bu ülkelerden aldığı teknolojik bilgi desteğiyle dron üretimine yatırım yapmaya başladı.
Türkiye, 2004’te İHA ihalesini İsrail’e verdi. 10 adet İsrail yapımı İHA, Türkiye’ye teslim edildi. Ancak Heronlar istenilen yüksekliğe çıkamıyordu. İsrail tarafının iddiasına göre, Türkiye bu İHAlara farklı kamera yerleştirmiş, bu ağırlık yüzünden Heronların yükseliş gücü zayıflamıştı. Heronların Türkiye’ye teslim edildiği 2010 senesinde yaşanan Mavi Marmara Vakası, İsrail – Türkiye arasındaki askeri hatları kopardı. Doğu Akdeniz’in geleceğinde Türkiye’nin rolünü tahmin eden İngiltere, Mavi Marmara Vakası’nda Ankara’yı destekleyen açıklamalar bile yaptı.
ABD ile İngiltere’nin Afganistan ve Irak’ta kullandığı SİHA’ların markası Predator ve Reaper idi. Bu S/İHA’ların yazılım ve donanımı oldukça stratejik öneme sahip olduğundan Nisan 2008’de Afganistan’da düşen bir Reaper enkazı düşman eline geçmesin diye İngiliz Özel Kuvvetler ekibi bölgeye yollanmıştı.
2010’lu yıllar Türkiye’nin hava gücü takviyesinde stratejik zaruretler doğuran bir dönem başladı. Doğu Akdeniz’de varlığı ilan edilen gaz potansiyeli ve Batı destekli Arap Baharı’nın başlaması bölgeyi doğrudan dış müdahalelerin merkezi haline getirdi. Türkiye, yeni döneme eski ve derin bir müttefikiyle ortak strateji üzerinden girecekti. ABD’nin Predator model İHAları Türkiye’ye vermeyişi, Türkiye’yi havacılıkta İngiltere ile işbirliğine yöneltti. İngiltere, yakın tarihte ve günümüzde Ortadoğu’daki silah pazarından en büyük kazanç elde eden üç ülkeden biridir. Ankara, bir yandan yerli İHAlar, diğer yandan yerli savaş jeti için projelerini masaya yatırdığında Londra’nın bu projeleri değerlendirmesi İngiltere’nin Ortadoğu ve Türkiye siyaseti için kritik öneme sahiptir.
Ortadoğu’ya en büyük silah satışı yapan dünyanın en büyük silah şirketlerinden İngiliz BAE Systems, yeni nesil Türk hava gücü için başlatılan projelere stratejik danışmanlık sağlamak üzere sahaya girdi. BAE Systems Şirketi, 2013’te dünya silah ihracatında ABD’li Lockheed Martin ve Boeing’in ardından (26,8 milyar dolarlık satışla) üçüncü sırada yer almıştı.
BAE Systems, çok uluslu ortak faaliyetleriyle İngiltere’den başka ABD ve İsrail’de de istihdam ve üretim yapıyordu. 2017’de resmi rakamlara göre İngiliz silah sanayisi 35,7 milyar dolarlık silah ve askerî hizmet satışı yapmıştı. Bu rakamın 22,9 milyar dolarlık kısmı BAE Systems’a aitti. Şirket, 2017’deki satışlarıyla “SIPRI Top 100” dünya sıralamasında dördüncü sırada yer almıştı. Aynı yıl, Türkiye’ye milli jet üretiminde destek sağlamak için masaya oturdu.
Türkiye, yerli yapım İHAların üretimine başladığı gibi yeni nesil savaş jeti tipinde Milli Muharip Uçağı (MMU) üretmeye hazırlanıyordu. TF-X olarak isimlendirilen MMU Projesi, 2010’da çalışmalara başlamıştı. 2016’dan itibaren Brexit ile AB’den ayrılmaya başlayan İngiltere için yakın doğuda ticari ve askeri bir partner olarak Türkiye’nin jeopolitiği çok önemli görülüyordu. Türkiye ile stratejik derinliği uzun yeni bir dönem başlatmak isteyen Londra, yeni nesil savunma teknolojilerinde kilit rol oynama iddiasını artırdı. BAE Systems desteğiyle Türk hava sahasına güç katacak olan İHA’lardan Alesta, 2020’de gökyüzüne çıkacaktı.
Fransa ve İngiltere’nin birlikte Kaddafi rejimini çökerttiği 2011’de İngiliz The Times’a sızdırılan bir habere göre, Libya petrollerinin bir kısmı İngiliz Merkez Bankası’na altın olarak giriyor idi. Ayrıca petrol gelirlerini idare etmek için kurulan Libya yatırım fonu, Batılı pek çok ülkeye yatırılıyordu. Fransa’nın da Libya petrollerinde hatırı sayılır bir payı bulunuyordu. Libya harekatına birlikte başlayan İngiltere ile Fransa, Doğu Akdeniz’deki Libya, Kıbrıs ve Suriye meselelerinde pek çok kez farklı taraflarda yer alarak aralarındaki tarihi rekabeti hortlattı. 2015’te Türkiye ile Fransa, NATO çatısı altında Kuzey Suriye’de terörü önleme diplomasisi yürütüyordu. Ancak Temmuz 2016’dan sonra oyun değişti. Türkiye’nin Suriye ve Libya’da sahaya inmesi, Kıbrıs etrafındaki deniz haritasının çizilmesi gibi meseleler Fransa’da tepkilere yol açmaya başladı. 15 Temmuz saldırısını püskürten Türkiye, yeni bir strateji arayışındaydı. Londra – Ankara arasında yeni bir döneme kapı açıldı.
Yeni Stratejik Ortaklık: Türk – İngiliz Karşılıklı Bağımlılığı
İngiliz Başvekil Theresa May, Ocak 2017’de ABD Başkanı Trump’ı ziyaret ettikten sonra Washington’dan doğruca Ankara’ya uçarak Türk Hükümeti ile Doğu Akdeniz’in geleceğini ve teröre karşı ortak mücadele dosyalarını açtı. Bu görüşme sonrasında bir sözleşmenin imzalandığı açıklandı. 1970’lerde Türk – Amerikan ortaklığı olarak kurulan ve F-16’ları Türk Hava Kuvvetleri’ne entegre eden Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), İngiliz BAE Systems ile sözleşme imzalamıştı. Theresa May, iki ülke arasında yeni bir stratejik ortaklık başladığını söyledi. Bu ortaklık, “istihbarat paylaşımı, havacılıkta güvenlik ve ülke içinde güvenliğin sağlanmasına katkı sağlayacak” idi.
Türkiye’nin MMU Projesi’ne her ne kadar Ruslar ilgi gösterse de İngiltere ile Türkiye arasında imzalanan 137 milyon dolarlık antlaşma Ruslara yer bırakmamıştı. Türkiye, Rusya’dan sadece S-400 füzelerini alacaktı. Türkiye, F-35 projesinde ortak olsa da hava sahasını ABD’ye bağımlılıktan çıkarma yolunda adımlar atıyordu. Yerli uçak projesini, dünyanın en büyük konvansiyonel silah üreticilerinden BAE Systems ile yapacaktı. İngiliz şirket, Türkiye’ye yerli savaş uçağında proje geliştirme ve mühendislik desteği verecekti. Müteakiben Kale Grup ile İngiliz motor üreticisi Rolls Royce da masaya oturdular ve yeni üretilecek Türk jetlerinin motorunu geliştirmek için anlaştılar. Ancak işbirliğine başlamak pek kolay olmadı.
Türkiye, yerli savaş uçağı projesini İngiliz desteğiyle başlatacak ve geliştirecekti ancak Ankara’nın belirlediği kırmızı bir çizgi vardı. Bu çizgi, projenin fikri mülkiyeti üzerinde anlaşmazlığa yol açtı. Çünkü İngilizler, Türk jetlerine üretilecek motorlar üzerinde daha fazla hakim olan taraf olma peşindeydiler. Yarısı Türklere yarısı Katar’a ait olan BMC’nin projeye dahil edilmesi, İngilizlerin tavrı, bürokratik problemler, fikri mülkiyet haklarının paylaşılmasında yaşanan anlaşmazlıklar yüzünden TF-X’in motor üretimine bir türlü geçilemedi.
Mayıs 2018’de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir ay önce, Londra’ya üç günlük ziyaret düzenleyen R. Tayyip Erdoğan iki ülke ilişkilerini finans, ticaret ve savunma alanlarında ileriye götüren görüşmelere öncülük etti. Sn. Erdoğan, 15 Temmuz akabinde Türkiye’ye destek veren ve Brexit politikasıyla Türkiye’ye daha fazla ihtiyaç duyan İngiltere’yi stratejik açıdan “gerçek dost” ilan etti. İki ülke ortak çıkarlarda buluşmaya çalışıyordu.
İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanı Mareşal Sir Michael Wigston, Ocak 2019’da Ankara’ya geldi. Türk havacılığının önemli temsilcileriyle görüştükten sonra memnuniyetle ayrıldığını sosyal medya hesabından ifade etti. Sir Wigston, iki ülke arasındaki havacılık işbirliğinin iyi olduğunu söyledi. Ancak İngilizlerle anlaşmazlık yaşandığı belliydi. Türkiye’den yapılan açıklamalar, motor üretiminde alternatif müttefiklere bakıldığını dile getiriyordu.
Bir takım belirsizliklere rağmen nihayet Mart 2019’da Rolls Royce’un Kale Grup ile anlaştığı haberlere yansıdı. İngiliz ve Türk basını, iki ülke şirketlerinin aradaki pürüzleri giderdiğini yazdı. Ancak pürüzlerin tam olarak ortadan kalktığına dair şüpheler devam ediyordu. Turkuvaz Medya Grubu Ankara Temsilcisi N. Özkan Erbay, Haziran 2019’da Daily Sabah’taki yazısında Türkiye ile bu projelerde ortak olmak isteyen ülkelerin aradaki pürüzleri gidermeleri gerektiğini, aksi halde Türkiye’nin bu projeler için farklı ortaklara yöneleceğini yazdı. The Guardian ise İngiltere ile işbirliğini hızlandırmak için Türkiye’nin talepte bulunduğunu yazmaktaydı. Gazetenin diplomatika editörü P. Wintour, Türkiye Akdeniz’de Batı’ya karşı attığı adımlara rağmen “İngiltere, Türkiye’nin en sadık müttefiklerinden biridir” diye yazdı. İngiliz gazeteciye göre, AB’den ayrılan İngiltere yeni savunma ve ticaret ittifaklarına ihtiyaç duyuyordu. Türkiye, kritik bir ülkeydi.
İngiliz basını, Türkiye’nin proje fikri mülkiyet haklarında ısrarlı olduğunu yazarken Türkiye’deki muhalif basın meseleyi “yandaşlık” tartışması üzerinden haberleştirdi. Cumhuriyet’in Kasım 2019’daki haberine göre Türkiye, TF-X’in motorunu Rolls Royce – Kale Grubu arasındaki ortaklığa bırakmayıp BMC’yi de işe dahil etmek istiyordu. BMC’nin dahli, TR Motor’un işe girmesi demekti. Yarısı Katar’a; diğer yarısı da Sn. Erdoğan’a yakın duran Sancak ve Öztürk ailelerine ait olan BMC Motor üzerinden yapılan girişim, İngiliz şirketi rahatsız edince TF-X’in üretimi “2 yıl gecikme” yaşamıştı. Muhalif bakış açısıyla yapılan bu tarz haberlere karşı Aralık 2019’da bir açıklama yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD ile F-35’te ortak olduklarını, ancak İngiltere ile TF-X üzerinde çalışmayı artıracaklarını ifade etti.
Dünya pandemi ilanıyla karantinaya girerken İngiltere ile Türkiye arasındaki savunma işbirliğinde kritik temaslar devam ediyordu Mart 2020’de İngiliz Savunma Bakanı, Ben Wallace Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyaretten aylar sonra İngiltere’den Türkiye’ye yapılan bir sonraki stratejik ziyaret İngiliz Hava Kuvvetleri’nden geldi. Mareşal Sir Michael Wigston, 19 Kasım 2020 günü bir kez daha gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretini sosyal medyadan paylaştı. Twitter hesabında, İngiliz Hava Kuvvetleri’nin Türk F-16’lar için Türk Hava Kuvvetleri’ne destek verdiğini açıkladı. F-16’lar ile İngiliz jetlerinin uyumlu ortak uçuşları test ediliyordu. Sir Wigston’ın twitlerinden biri şöyleydi:
“BAE Systems Air, TUSAS ile birlikte Türkiye’nin yeni nesil savaş uçağını geliştiriyor. Bu, İngiltere – Türkiye arasındaki ilişkinin gücünü temsil eden gurur verici milli bir projedir.”
Mareşal Wigston, aynı gün İngiliz Hükümeti’nin savunmaya yapacağı yatırım hamlelerini de attığı bir diğer twitte şöyle tebrik etti:
“Başbakanın açıklaması Vurucu Hava Kuvvetleri Sistemimizin Geleceği ve yeni Uzay Kuvvetimiz için büyük bir adımdır. Bu adım, Birleşik Krallığın havacılıkta ve uzay gücünde küresel bir lider olacağını gösteriyor. Yeni Nesil RAF (Kraliyet Hava Kuvvetleri) geliştirerek milletimizin geleceğini koruma yolunda atılmış adımı temsil ediyor.”
Taraflar arasında yapılan görüşmelere rağmen ortaya çıkan bazı pürüzler göstermektedir ki TF-X’in üretimi başlayana kadar F-16’ların modernizasyonu veya İngiliz jetlerinin Türk Hava Kuvvetleri envanterine dahil edilmesi muhtemel adımlar olarak masada duracaktır.
SİHA’ların Gücü: Tartışmalar ve Zorluklar
Türkiye, Suriye ve Libya’dan sonra Kafkasya’daki Karabağ savaşında da SİHAlarıyla dünyanın dikkatini çekmeye başladı. İddialara göre, İngiltere’nin Türk havacılığına katkıları TF-X projesiyle sınırlı değildi. Londra, “oyun değiştirici” güce ulaşan Türk dronlarına da teknolojik destek veriyordu. The Guardian, İngiltere’nin Türkiye’ye dron geliştirme üzerine stratejik destek verdiğini yazmıştı. Bu yazılanlara Türkiye’den bazı itirazlar yapıldı.
Türk yapımı dronların hem iç hem dış siyasette etkisi büyüktü. İHA ve SİHAlar sınır ötesindeki caydırıcı güçleri kadar sınır içinde terörün sona ermesinde müthiş rol oynamıştı. İktidarın itibarını temsil ettiği için iç siyasette psikolojik bir rol de oynuyordu. Bu yüzden Türk siyasetindeki muhalif gruplar, iktidara karşı kullanmak üzere Türk dronlar ve yerli projeleri hedef alan eleştirileri destekliyordu. İçeride böyle bir ortam varken Suriye ve Kafkasya’daki operasyonlara destek vermeye devam eden Ankara, dronlar için ithal ettiği kritik parçaların haberlere yansımasıyla psikolojik, parça ithalatında yaşanan pürüzlerle de stratejik zorluklarla karşılaşacaktı.
USAF raporları ve Washington Post haberlerinden derlenen bir çalışmaya göre, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlara başlamasından önce sınır dışında en çok SİHAsı düşen ülke ABD iken son yıllarda en fazla dronu düşen ülkeler Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri olmaya başladı. İki ülke, Libya’da karşı tarafları destekliyordu. Rus savuma sistemleri Libya ve Suriye’de Türk dronlarına hedef olduğu gibi bu dronları da en fazla Rusların vurduğu iddia edilmektedir.
2019’daki Suriye ve 2020’deki Kafkasya operasyonları esnasında Türkiye’ye kritik kamera parçası tedarik eden Kanada’nın bu ihracatı askıya alması dikkat çekiciydi. Türkiye’ye (HS Code 901380) satışını durduran Kanada, İngiltere’nin istihbarat ve teknoloji alanındaki en yakın müttefiklerinden biriydi. Türkiye’ye kritik kamera parçası veren L3 Harris, multi-sensör elektro optik sistemlerin öncülerinden idi ve BAE Systems ile stratejik işbirliği yapan bir şirket idi. Her iki şirket, Suudi Arabistan’ın havacılık sektörüne de ciddi ölçüde hakimdiler. Şirketin Türkiye kararını hangi saikle aldığı elbette soru işaretiydi.
2017 (SIPRI) raporlarına göre Türkiye, Kanada’nın en fazla silah ihracatı yaptığı ilk 5 ülke arasında yer alıyordu. Rapora göre, bu yıl Türkiye, Kanada’dan 48.269.530 $ değerinde askeri ithalat yapmıştı. Bir diğer rapor (Report on Exports of Military Goods from Canada), 2019’da Türkiye’ye 124.985.733 $ değerinde stratejik kamera aksamının satıldığını kaydetmiştir. Türkiye, yıl içinde Kanada’dan ayda 7 ila 15 milyon dolar arasında alım yapıyordu.
Ekim 2019’da Kanada, Türkiye’ye kritik kamera sistemleri (Elektro-optik ve kızılötesi kamera teknolojisi) satışını durdurdu. Kanada’nın bu kararı İngiltere ve Fransa’nın talebiyle alınmıştı. Türkiye, Kanada’yı diplomasi kanallarıyla ikna etmeye girişti. Kısa süre sonra The Guardian’da yayınlanan bir haber, Türk drone gücünün İngiltere desteğiyle geliştirildiğini ileri sürdü. 2020’nin ikinci çeyreğinde Kanada’dan Türkiye’ye kamera satışları tekrar başladı ancak Ekim 2020’de Kanada, bir kez daha Türkiye’ye stratejik kamera parçaları satışını dondurdu.
Aselsan, stratejik kamera sistemlerini geliştirmeye başlamıştı. Ancak henüz istenilen seviyede değildi. Bu yüzden dışarıdan teknolojik parça transferi devam etmek zorundaydı. 2017’de Türkiye’ye 50 milyon doların altında olan kamera satışını 2019’da 100 milyonun üzerine çıkaran Kanada’nın maddi açıdan kendi lehine olan bu satışları belli aralıklarla durdurup başlatması elbette kendi başına aldığı bir karar değildi. Kanada’nın kararları, büyük ihtimalle biri jeopolitik diğeri stratejik olmak üzere iki yönlüdür. İlki Türkiye’nin çevresinde nüfuzunu artırırken bağımsızlık alanının genişlemesinden rahatsız olan müttefiklerini endişelendirmesiyle alakalıdır. İkincisi de Türkiye’nin yeni nesil hava gücünde kritik parçaları yerli imkanlarla geliştirme teşebbüsünden kaynaklanmaktadır. Elbette Ankara’nın dışa bağımlılığını isteyen müttefikleri bu noktada işleri zorlaştırmayı tercih etmektedir.
Aselsan, Kanada’nın hamlelerine karşı yerli optik sistemler geliştirdi. Ancak iddialara göre, yerli kameraların biraz daha ağır olmaları dezavantaj teşkil etmekteydi. Kasım 2020’de yerli kameralar denenmeye başlandı.
Türk dronların “oyun değiştirme” kapasitesi, yerlilik payı ve maruz kaldığı ambargo hamlelerine karşılık geliştirdiği yeni projeleri başından beri tartışmalara konu olmuş, türlü zorluklarla muhatap olmuştur. Gelinen noktada Türkiye’nin kayda değer İHA ihracatına adım attığı görülmektedir. Ancak bu alandaki tam bağımsızlık, diğer taraftaki dev projeyi, TF-X’te yapılan ortaklığın geleceğini de ilgilendirecektir.
Türkiye, karşılaştığı zorlukları aşarak ürettiği SİHAları Balkanlardan Kafkasyalara uzanan bir çevrede ve ayrıca Akdeniz ve Karadeniz ülkelerine satmaya hazırlanıyor. Katar, Ukrayna ve Azerbaycan gibi enerji kaynaklarından geliri olan ülkeler Türkiye’nin şimdilik müşterileri arasında yer almaktadır. Rusya ile ihtilaf yaşamakta olan Ukrayna, hava kuvvetlerinin bir kısmını Türk malı SİHA’larla donatmayı planlamaktadır. İngiliz basınına göre, İngiliz SİHA’ları 2019’dan önceki 4 senede Irak ve Suriye’de 4 bin küsür kişiyi öldürmüştür. Türkiye’ye kritik parçaların satılması sözde insani gerekçelerle ileri sürülse de esas politika Türkiye’nin teknolojik sınırlarını kontrol etme iddiasıyla alakalıdır.
F-35’ten Daha Etkili Türk Jetleri
TF-X’i geliştiren Türkiye, tek motorlu süpersonik F-16’ları envanterinden çıkarırken daha gelişmiş F-35 ile rekabet edebilir jetlere sahip olacak. Çift motorlu, tek pilotlu olması tasarlanan Türk milli jetleri radarlardan kaçan, dronlarla koordineli ve hipersonik füze kapasiteli olacak. Yerli jetin prototip üretimi 2020’lerde tamamlandıktan sonra 2030’a kadar 250 jetlik yeni bir filo imalatı için seri üretim yapılması hedefleniyor. Beşinci kuşağın markalarından biri olarak bu yeni filo, Hava Kuvvetleri envanterindeki tek motorlu F-16’lardan oluşan yaklaşık 250 uçaklık filonun yerini alacak ve 2070’lere kadar varlığını sürdürebilecek. TF-X, pek çok açıdan F-35’ten daha etkili bir jet olma iddiasıyla tasarlanıyor.
Türk – İngiliz işbirliği başarıyla üretime başladığında Türkiye’nin konvansiyonel hava gücü kayda değer bir yükseliş gösterecek ve Türkiye beşinci nesil savaş uçağı üretimi için gerekli altyapı ve teknolojiye sahip olan az sayıda ülkeden biri olacak. Türkiye’nin çevresini kuşatan jeopolitik savaş ortamında yeni nesil teknolojilere sahip olması, Akdeniz ve Ortadoğu genelinde Ankara’yı daha fazla öne çıkaracak. Ancak bu projelerin geleceği de etkisi de büyük aktörler arasındaki ittifaklar ve ihtilaflara bağlı olacaktır.
Yeni Dünya Şartları Türkiye’yi Nereye Götürecek?
Türk hava kuvvetlerinin irtifa ve itibar gücünün son yıllarda giderek arttığı ortadadır. Jetler ve dronların masadan sahaya indirilmesinde karşılaşılan zorluklara rağmen önemli adımlar atıldı. Sınır içi ve ötesinde terörle mücadelede Türkiye’nin gücü arttı. Ankara’nın bu adımları askeri alanda ülkeye psikolojik ve teknolojik güven kazandırdı. Ancak Türkiye, bu alandaki gücünü dış dünyadan bağımsız geliştirebilen bir ülke değildir. ABD’den önceki süper güç İngiltere bile insansız hava vasıtalarını Amerikan altyapı desteğinden bağımsız geliştirememişti. Ancak İngiliz (Britanya) Krallığı, önümüzdeki döneme yeni bir küresel aktör olarak hazırlanmaktadır. Londra’daki bu iddia muhtemelen Ankara’da alınacak kararları da etkileyecektir.
Türkiye’nin havacılıkta daha bağımsız projeler geliştirmesi kısa ve orta vadede teknik olarak zor görünse de küresel denge içindeki değişimlere göre uzun vadede mümkün olabilir. Şartlar Türkiye’ye böyle bir dünya düzeni sunarsa, Ankara’nın bugün attığı zorlu adımların sonucu olarak Türkiye oyun kuran aktörler liginde yer alacak, yeni nesil uçak ve dronlarını ihraç eden merkezi bir ülke konumuna ulaşacaktır.
İngiltere yakın gelecekte küresel jeopolitiğe yön verme iddiasını başarıyla yürütebilirse, muhtemelen AB’yi Türkiye ile; ABD’yi de Çin ile dengeleme stratejisini masada tutacaktır. Bir önceki İngiliz İstihbarat (MI6) Başkanı Alex Younger, para ve gücün Doğu’ya (Çin’e) kaydığını söylemişti. Kısa süre önce yerine gelen MI6’in yeni başkanı çok iyi Türkçe bilen (eski Türkiye Büyükelçisi) Richard Moore olmuştur. İngiliz finansörlerin Çin’e yatırımları da dikkat çekicidir.
Türkiye’nin politikası, Batı dünyasındaki bölünmüşlükle birlikte global yapıda ve Ortadoğu’daki dengelerin bozulma ihtimaline karşı büyük aktörler arasındaki rekabeti lehinde kullanma stratejisine bağımlıdır. Türkiye, finansal ve teknolojik yatırımları çekmeye çalışacaktır. Böyle bir gelecekte MMU ve S/İHAların koordineli uçuşu Ankara’nın elini güçlendirecektir. Bu yüzden Türkiye’nin havacılığa yaptığı yatırımlar ve Türk hava kuvvetlerinin geleceği; Ankara’nın finans gücü ve müttefiklerinin yeni dünya düzenindeki pozisyonuna göre şekillenecektir.
Son yıllarda Londra – Katar ekseninde yer tutan Ankara, süpersonik jetler ve siber-politik güvenlik altyapısını geliştirme gücünü önümüzdeki dönemde hangi finans ekseninde sürdüreceğine karar verecektir. Ankara’da alınacak bu kararlar, küresel finansörlerin yatırım stratejileri ile yeni bir dünya savaşını önleme yolunda devletlerarası ittifakların vaziyetine bakılarak alınacaktır.
İngiliz Hükümeti’nin savunma bütçesindeki payı artırması, İngiltere’nin askeri yatırımları için önemlidir. Fransa ile anlaşmazlık yaşadığında Doğu Akdeniz’deki stratejik müttefiki Türkiye ile yola devam edecektir. İngiltere ile AB çatısı altında anlaşamamış olan Fransa, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu genelinde, hatta Kafkaslardaki enerji koridorlarının güvenliği gibi ticari değeri yüksek mesuliyetlerde, Avrupa’nın askeri liderliğini üstlenirken Londra ile anlaşmakta zorlanacaktır. İngiliz – Fransız rekabetinin devam etmesi, transfer ettiği teknolojilerle havacılık sanayisini geliştiren Türkiye’ye yeni yerler açabilir. Bunu Suriye ve Libya’da nispeten gördük.
İngiliz finans imparatorluğunun desteğiyle Avrupa – Çin ticaret hattı kuruldu. Bu gelişmeler ABD’de moralleri bozmaktadır. Demokratlar da Cumhuriyetçiler de Londra’nın bu tavrına tepkilidir. Pentagon’un Çin’i özel takip ettiği zaten malumdur. 2020’li yıllarda Batılı (eski) müttefikler arasındaki ihtilafların devam etmesine bağlı olarak Avrupa – Çin ticaret hattındaki Amerikan askeri kontrolü muhtemelen zayıflayacaktır. Bu hattın ortalarında yer tutan Türkiye, tekrar F-35 projesine dönmezse ve Batı’daki bölünme devam ederse artık stratejik pozisyonunu Amerikan silahlarıyla korumayacaktır. Son yıllarda Ankara da Pekin gibi “yeni stratejiyi” Londra ile irtibatlı başlatmış görünüyor.
Küresel pandeminin global ekonomiyi daralttığı bu günlerde İngiliz Genelkurmayı, yeni bir dünya savaşı ihtimaline atıf yapsa da, jeopolitik krizlerin büyük devletleri sıcak savaşa sürüklemesi muhtemel görünmüyor. Çünkü büyük devletler konvansiyonel savaşın çok ötesinde nükleer ve biyolojik silahlara sahipler. Ancak şu noktaya dikkat gerekiyor:
Türkiye, konvansiyonel silahlara yatırım yaparken büyük aktörler siber & data savaşlarına hazırlanıyorlar. New York, Amerikan şirketleri bir araya getiren American Big Data’nın yeni merkezi olurken Çin’de alternatif Big Data ile kurulan yeni dünya ortaya çıkıyor. Peki;
Büyüklerin savaşı dijital (ve biyo-teknik) dünyaya kayarken arkadan gelenler arasında konvansiyonel bir savaş dünyası mı ortaya çıkacaktır?
Ya da şöyle soralım;
Yeni (yeşil) dünya düzeni başlarken Türkiye’nin yeni rolü konvansiyonel güç olmakla sınırlı mı kalacaktır?
Kaynaklar
“Başbakan Yıldırım: İki ülke yeni bir savaş uçağı geliştirme projesi üzerinde çalışacak”, Anadolu Ajansı, 28 Ocak 2017.
Cafer Talha Şeker, “Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri”, İNSAMER (Rapor), Haziran 2019.
Cafer Talha Şeker, “Doğu Akdeniz’deki Jeopolitik Rekabetin Tarihi Analizi: Türkiye’nin Politikaları ve İngiltere ile Fransa’nın Bölge Stratejileri”, Osmanlı’dan Günümüze Kıbrıs: Dün, Bugün, Yarın, ed. Fatma Çalık Orhun, Gazi Kitabevi, Ankara, Ekim 2020.
“Suspending drone supply to Turkey reeks of Canadian ‘hypocrisy’”, TRT World, 6 Ekim 2020.
“Revealed: How UK Technology Fuelled Turkey’s Rise to Global Drone Power”, The Guardian, 27 Kasım 2019.
“Canada suspends exports of military drone technology to Turkey”, CBC, 5 Ekim 2020.
“Canada Agrees To Sell Military Drone Equipment To Turkey Despite Arms Embargo”, IBTimes, 19 Haziran, 2020.
“Turkey plans to speed up fighter jet project with Britain”, The Guardian, 11 Aralık 2019.
“UK’s £100m weapons deal with Turkey ‘turns blind eye to rights abuse’”, The Guardian, 28 Ocak 2017.
https://www.baesystems.com/en/careers/careers-in-turkey/careers-in-turkey
“Yerli savaş uçağı projesinde ‘yandaş motor’ ısrarı iki yıllık gecikmeye neden oldu”, Cumhuriyet, 18 Kasım 2019.
“F-35’in alternatifi var mı? Türkiye ve İngiltere’den TF-X kararı”, Akşam, 12 Aralık 2019.
“British air force chief visits Turkey”, Anadolu Ajansı, 19 Kasım 2020.
David Axe, “The French Navy Is Planning A New Aircraft Carrier. It Needs Two”, FORBES, 20 Mayıs 2020.
“How UK fights remote control war”, BBC, 6 Haziran 2008.
“Kanada’nın SİHA ambargosuna yerli cevap: Delik deşik!”, Milliyet, 7 Kasım 2020.
“350 km menzilden bilgi aktarıyor”, Sabah, 3 Temmuz 2010.
“Son dört Heron Türkiye’de”, Hürriyet, 21 Ağustos 2010.
“New Turkish Drone ‘Alesta’ Ready to Fly”, Daily Sabah, 23 Temmuz 2020.
“Kanada Türkiye’ye Değil, Kendi Firmasına Zarar Verdi”, 7 Ekim 2020, https://www.savunmasanayi.org/kanadanin-celmesine-karsi-aselsan-catsleri-sahaya-suruyor/
“Turkish-made engine to power country’s UAVs”, AA, 30 Ekim 2020.