Türklerin Din ve Tarih Anlayışını Değiştirmeyi Kimler, Neden İstedi?

Hilal Demir

KASAM Fikir, İktisat ve Siyaset Okulu – II katılımcıları, ilk haftanın ikinci dersinde Prof. Dr. Azmi Özcan’ı dinledi. Prof. Özcan, “Sömürgecilik Hareketleri” üzerinden zihinlerin sömürülmesini ele aldı, sömürgecilerin hedefine ve Türklerin tarihteki rolüne mühim vurgular yaptı.

Esas sömürgecilik zihindedir

Prof. Özcan’a göre;

İnsanı sınırlayan iki kavram zaman ve mekân olmuştur. İnsan ancak bunları aşabildiği takdirde kendisini gerçekleştirebilir. Zaman tarihe, mekân ise coğrafyaya dayanmaktadır.

Dünyada kabullenilen bir görüşe göre “Güçlü olan kural koyar” anlayışı hakimdir ve zihnimiz buna göre şekillenir. Bütün dünyada kabul edilen bazı kavramlar vardır, örneğin M.Ö., M.S., Rönesans, Reform, Yeniçağ, Yakınçağ gibi. Dikkatle baktığımız zaman bütün bunlar aslında Batı’nın kabulleridir. “Karanlık” diye ifade ettikleri Milâdî 7. yüzyıl ile 16. yüzyıllar arasındaki dönem İslam dünyası için hiç de karanlık değildir. Bu dönem dünyada Türklerin – Müslümanların hüküm sürdüğü yüzyıllar olmuştur. Ancak Türklerin hâkim olduğu çağlar zihinlere “karanlık” olarak yerleştirilmiştir.

Dünya haritasının şekillenmesi dahi bize bir tabiat kanunu gibi sunularak “Tanrı, beyaz insanları üstün kılmıştır, onlar haritanın üst tarafındadır” mesajı veriyor.

Sömürgecilik, sadece birilerinin başka birilerinin malına el koyması değildir; esas diğerlerine her açıdan üstün olduğunu kabul ettirebilmeleridir. Yeryüzündeki kaynakların kendilerince kullanılmasının meşru kılınması, buna karşı olanların ise terörist ilan edilmesidir.

Sömürgeciler Türklerin 3 Büyük Adımını Unutmaz

O dünyadan bakınca Türklerin üç büyük günahı vardır:

  • Müslüman olmak,
  • Haçlı seferlerinde Hristiyanların ilerleyişini durdurmak,
  • Moğolları 1260’da durdurmuş olmak.

Batı, bunları hiçbir zaman unutmadı.

1880’lerde İngiliz Başbakanı (Gladstone) ağzından çıkan şu ifadeler dikkat çekicidir: “Mesele sadece Türklük meselesi değil; iyi Türkler de vardır. Mesele sadece Müslümanlık meselesi değil; iyi Müslümanlar da vardır. Mesele, insanlığın en insanlık dışı bu iki örneğinin bir araya gelmesidir.”

Sömürgeciler gittikleri yerlere yanlarında daima misyonerler götürdüler, finanse ettiler. Bu durum sömürgeciliğin dini meşruiyetini oluşturur. Bir de işin biyolojik meşruiyeti vardır yani doğada güçlü olanın zayıf olana hâkimiyet kurması, güç uygulaması. Darvinizm, pozitivizm gibi düşünce yapıları buna hizmet eder. Beyaz ırkın kendini üstün kabul ettirmesi anlayışı vardır.

Bugün bizim yediklerimize, giydiklerimize, dinlediklerimize aslında başka merkezler karar veriyor. Onların belirlediklerini tercih etmeyi ilerleme olarak kabul ediyoruz.

Zamanla “pazar oluşturma” kavramı ortaya çıktı. Pazar oluşturma, ihtiyacın olmayan şeyin sende ihtiyaç haline getirilmesi ve kişinin bunu elde etmek için uğraşmasıdır. Bunu yapabilmek için misyonerleri yanlarında götürerek insanların hayat tarzlarına müdahale edildi. Yerliler zamanla misyonerlere ilgi gösterdi. Sömürgecilerin yanlarında birlikte götürdükleri bir diğer grup da ilim adamlarıydı. Bunlar gittikleri ülkeleri tahlil edip hâkimiyet altına almak için uğraştılar. Bu durum da oryantalizmin/şarkiyatçılığın doğmasına vesile oldu. Normalde bizde de garbiyatçılık/oksidentalizm olması lazım fakat yok çünkü bizim bakış açımız böyle değil.

Türklerin Din ve Tarih Anlayışını Değiştirmek

Bazı insanların bazı topraklarda sömürüye karşı fazla direnç gösterdikleri görüldü; bunlar Müslümanlar ve Türklerdir. Bunun üzerine çeşitli akademik çalışmalar yapıldı. Şu sonuca vardılar; Türklerin tarihleri ve inançları bize direnmesini sağlıyor. O halde biz de onların tarih ve din anlayışlarına müdahale edelim. Çünkü bize ancak çağdışı insanlar karşı koyar.

Din bir yorumdur, önemli olan yorumunu kabul ettirebilmektir. Türk tarihi ve İslam tarihi doğduğu zamandan beri hep hükmetme anlayışına sahip, belki de devletsiz kalmayan tek millet Türkler. Bu yüzden direnme gücü hissediyorlar.

Yeryüzünde bizden başka her kültür sömürgeciliğe boyun eğdi. Bizim buna karşı çok güçlü bir devlet geleneğimiz ve güçlü bir ordumuz gelişti. Ordumuz olmasa bu topraklarda duramayız, devlet meşruiyetini koruyamazsak biz de bu topraklarda Arap Baharını yaşarız.

KASAM Fikir, İktisat ve Siyaset Okulu – II 1.Hafta konuşmacılarından Dr. Cafer Talha Şeker’in ders özetini görmek için tıklayınız: https://kasam.org/2348-2/

spot_img

Yazılarımız ve gelişmelerden haberdar olmak için mail bültenimize abone olun.