Dr. Cafer Talha Şeker
Kafkasya’da savaş, eskiden beri ticari geçitlerin kontrolü için yaşanmıştır. 19. yüzyıldan beri hem bu geçitler hem de bölgedeki petrol için ihtilaflar yaşanmaktadır. 90’lardan itibaren buna gaz rekabeti de eklenmiştir. Akdeniz ve Karadeniz’deki jeopolitik rekabette oyuncu olan Türkiye, Azerbaycan’ı Rusya’ya bıraktıktan 100 sene sonra bugün bir kez daha Kafkasya’da rol üstlendiğini göstermektedir. Yaşanan son savaşta Türkiye – Azerbaycan ittifakı, Rusya’nın da Ermenistan’ı kenara çekmesiyle bölgede yeni bir jeopolitik koridor açtı. En azından antlaşma yapıldı, bundan sonrası yeni dengelere bağlı olacak. Rusya ile Türkiye arasında 100 sene önce yapılan Gümrü Antlaşması, Türkiye’nin Rusya ile anlaşarak Ermenistan’ı tanıdığı ve Ankara’nın imzaladığı ilk antlaşma idi.
Türkiye’nin Kafkaslardaki tarihi varlığı uzun bir meseledir, ayrı bir yazı konusudur. Ancak bugün yaşananlar, Türkiye’nin bölgeden çekilmesinden bir asır sonra tekrar bölgeye döndüğünü göstermektedir. Türkiye, Karabağ’daki topraklarını almaya çalışan Azerbaycan Ordusu’na verdiği askeri destekten başka bölgedeki sınırların değişmesinde rol oynamaktadır. Türkiye’nin bölgeye askeri güç ve teknoloji gönderdiğini görünce, sosyal medya paylaşımlarımda meselenin sadece işgal altındaki Karabağ’ı geri almaktan ibaret olmadığını yazmıştım. Hedef, Güney Ermenistan’da yeni bir koridorun açılmasıydı. Ve bütün bunlar 100-102 sene önce yaşananları da hatırlatmaktadır. Bunların neden yaşandığını, jeopolitik açıdan bakarak, dün ile bugün arasında bir köprü kurup düşünmemiz adına bazı tarihi bilgiler üzerinden günümüzle birleştireceğim.
İngiliz – Rus Petrol Rekabeti, Milli Mücadele ve Azerbaycan
Eylül 1918’de Osmanlı orduları Batılı sermayedarların hedefindeki en mühim petrol bölgelerinden Bakü’ye girerken Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa Berlin’deydi. Enver Paşa’nın biraderi Nuri Paşa’nın komutasındaki ‘Kafkas İslam Ordusu’ Bakü’den İngilizleri çıkarmıştı. Ancak ilginçtir ki Türklerin müttefiki Almanlar bile İslam Ordusu’nun petrol bölgesine girmesine itiraz etmişti. Kafkas İslam Ordusu, bir ay sonra bu topraklardan çekilmek mecburiyetinde kaldı. Çünkü devlet, Ekim sonlarında Ege’deki İngiliz zırhlısı Agamemnon’da imzalanan Mondros Mütarekesi’ne uymak mecburiyetindeydi. Mütarekeden sonra İngilizler hem Nuri Paşa’nın çekildiği petrol bölgesine, hem de Marmara Denizi’ne girdiler. İstanbul’daki meclisi dağıttılar. Mondros Mütarekesi’ni imzalayıp petrol bölgesinden çekilen kadrolar İstanbul’dan çıkıp Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katıldılar. Milli Mücadele, Yunanistan ile meşgulken Ermenistan ile savaşı kesip Erivan’ı tanımak, Azerbaycan’ı da Rusya’ya bırakmak mecburiyetinde kalmıştı.
İngilizler, Mart 1920’de İstanbul’un resmen askeri işgal altına aldıklarını ilan ettikten sonra 150 kişiyi Malta’ya sürdüler. Bunun üzerine Ankara’daki temsil heyeti, yeni hükümet kurdu. Nisan 1920’de kurulan Büyük Millet Meclisi, Batı’ya karşı direnirken arkayı emin tutmak istiyordu. Ankara Hükümeti, Şark’taki Ermenilerle anlaştı. Böylece 1920 senesi sonlarında Milli Mücadele ile Sovyet kontrolündeki Ermenistan arasında imzalanan Gümrü Antlaşması sayesinde Türkler ile Ermeniler arasındaki savaş sona erdi ve iki ülke arasında siyasi sınırlar kabul edildi. Sovyet Rusya ise Kafkas ülkelerini hakimiyet altına almakta ısrarlıydı. Sovyetler, 1919’da Kafkasya’nın kapısı olan Batum’un İngiliz işgaline girmesinden rahatsızdı. Bu kapıyı ele geçirmeyi hedefleyen Sovyet politikası hedefine nihayet 1921 başlarında ulaştı. İngilizler, Doğu Karadeniz’den çekildiler. Bunun üzerine Ruslar, Gürcistan’ı işgal etti
Kafkas İslam Ordusu
Bu esnada Doğu Anadolu’yu elinde tutan Milli Mücadele hareketi ile Sovyetler sınırdaş olmak üzereydiler. İki taraf arasında başlayan yakınlaşma, Mart ayı ortalarında atılan imzalarla Mustafa Kemal ve Lenin arasındaki bir antlaşma olarak tarihe geçecekti. Bu antlaşmayla Ankara Hükümeti Sovyetlerden destek görüp karşılığında Sovyetlerin Kafkasya politikasına göre adım atacaktı. 13 Ekim 1921’de Sovyetlerin de dahil olduğu yeni bir antlaşmayla (Kars Antlaşması) Türkiye’nin Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan ile arasındaki sınırlar tanındı. Kars Antlaşması, Bakü petrolünün limanı olan Batum’u Türkiye’den kopardığı gibi Türkiye ile Azerbaycan arasındaki sınırı ortadan kaldırmış, Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki araziyi Ermeni toprağı olarak kabul etmiştir.
Anadolu jeopolitiğinde elini güçlendirmeye çalışan Mustafa Kemal Paşa, kuzey doğuda Sovyetlerle yakınlaşırken güney doğuda Fransızlarla yakınlaşmaya başladı ve aynı günlerde Fransa ile savaşı sona erdiren bir antlaşma yaptı. M. Kemal’in anlaştığı Fransızlar, Ermeni lejyon birliklerini Güneydoğu’da Türklerin üzerine sürmeyi kestiler. Fransızlar, Suriye’de Haşimileri bertaraf etmek için vakit kazanacaklardı. Fransa’nın o günkü Türkiye politikası; İngiltere ile yürüttüğü müzakereler, Musul petrolü, Kafkasya’da yaşananlar ve Suriye meselesine göre şekillenmekteydi.
1918’de Gence merkezli kurulan Azerbaycan Hükümeti’ni Osmanlı Hükümeti desteklemişti. Ancak sonradan Bakü’de kurulan Müsavat Hükümeti, İngilizler ile arası iyi olduğu için ve İttihatçılara mesafeli durduğu için Ankara’da kabul görmüyordu. Çünkü Ankara’daki ekibin ciddi bir kısmı eski İttihatçılardan oluşuyordu. Bu yüzden Müsavat Hükümeti, Milli Mücadele Hükümeti ile anlaşmazlık içindeydi. 1919’da Paris’te savaş sonrası kurulacak yeni dünya düzeninin ülkeleri konuşulurken İngilizlerin desteğiyle Azerbaycan’ın istiklali tanınmıştı. Nisan 1920’de İngilizler ve Fransızlar San Remo’da Ortadoğu petrollerini paylaşıp Anadolu’nun yeni haritasını masaya yatırmıştı. Bu gelişmeler ortasında Sovyetler ile anlaşan Ankara Hükümeti, Müsavat Hükümeti’nin çöküşü ve Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’a girmesinde rol oynayacaktı.
İddialara göre, Anadolu’daki Milli Mücadele ile anlaşan Sovyetler, Anadolu’ya giren Yunan Ordusu’nu destekleyen İngiliz stratejisine karşılık Azerbaycan üzerinden Doğu Anadolu’ya yaklaşarak Mustafa Kemal’in başında olduğu Milli Mücadele’yi destekleyeceklerdi. Böylece Bakü petrolleri İngiltere’nin değil Sovyetlerin eline geçecekti. Ancak Azerbaycan’a giren Ruslar, Ankara Hükümeti’ne doğrudan ordu göndererek yardımcı olmadı. Fakat Anadolu’daki Milli Mücadele ile Sovyetler arasında yapılan görüşmelerle Bolşevikler 1920’den sonra Anadolu’ya silah ve para göndermeye başlayacaktı.
Kars Antlaşması ile kabul edilen sınırlar. Kırmızı yerler: Türkiye’ye geçen topraklar.
Eylül 1920’de Bakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi, Komünist hareketin enternasyonal merkezlerinden birini de Ankara’da kuracaktı. Ancak bu ekip Mustafa Kemal ve arkadaşlarının asıl hedefinin İngilizlerle anlaşmak olduğunu düşünüyordu. Anadolu komünistlerinin başı olarak faaliyet gösteren Mustafa Suphi bu ortamdan cesaret alarak Moskova-Ankara hattında aktör olmaya teşebbüs edecek ve bedelini Ocak 1921’de Trabzon açıklarında hayatıyla ödeyecekti.
Batılı müttefiklerin Türklere dayattığı Sevr projesine tepki gösteren Ankara Meclisi’ndeki pek çok mebus Ruslarla işbirliği fikrini desteklemeye başlamıştı. Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa, silah ve para desteği için Moskova’ya gönderildi. Mustafa Kemal Paşa da Batı cephesine karşı Şark’ta Rusya ile konjonktürel işbirliğinden yanaydı. Böylece Ankara ile Moskova arasında Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması, Ekim’de kabul edilen Kars Antlaşması’yla tahkim edildi. Bu antlaşmalar, Türklerin Doğu’da Ermenilerle savaşını sona erdirip yüzünü Batı cephesine dönmesini sağladı.
1921’de kabul edilen sınırlar, 1991’de Sovyetlerin dağılmasından sonra Kafkasya’da yeni tartışmaların başlamasına yol açacaktı. Ermenistan’da Doğu Anadolu ve Doğu Azerbaycan topraklarında hak iddia eden bir görüş ortaya çıkacaktı. “Sovyetlerin 1922’den önce tanınmış bir devlet olmadığı, ayrıca Moskova ile Ermenistan’ın sınırlarını tayin eden Ankara’daki hükümetin de bu tarihte henüz uluslararası bir antlaşmayı imzalama yetkisine sahip olmadığı, bu yüzden Moskova ve Kars antlaşmalarının tartışmalı olduğu” iddiaları Ermeni tezleri arasında yer almaya başladı. Bu tezler, Türkiye – Rusya ilişkilerinde veya Kafkasya’da büyük bir ihtilaf çıkması halinde masaya sürülmesi muhtemel iddialar arasında yer almaktadır.
Bakü Petrolü Batılı Şirketlere Açıldı, Türkiye Transit Ülke Oldu
Bakü petrolleri, 1991’deki dağılışına kadar Sovyetler Birliği’nin merkez bankasına servet kazandıran bir alan olarak kaldı. 1980’lerde internetin ve genel olarak elektronik kitle iletişim vasıtalarının geliştirilip yayılacağı görüldü. Bu, yeni bir küreselleşme şeklini başlatacaktı. Kapitalizmin öncülüğünde küreselleşecek olan bir dünyada içe kapanık rejimlere yer yoktu. Sovyetlerin kontrolündeki ülkelere bağımsızlık verilecekti. 80’li yıllar, ABD ile Sovyetler arasında yeni döneme geçişin müzakereleri yürütülürken İngiliz ve Amerikan petrol lobisinin Moskova’nın gücünü kıracak şekilde petrol fiyatlarını düşürdüğü bir dönemdir. Petrol fiyatlarında kırılma, arzı artıran Amerikan-Suudi işbirliğiyle olmuştur. Moskova’nın kudreti kırılınca, 80’lerin sonlarında Kafkasya da karışmaya başlamıştır. Böylece Ermenistan ile Azerbaycan, henüz tam bağımsız olmadan Karabağ’da savaşmaya başladılar. Yeni enerji koridorları için Güney Ermenistan üzerinden Türkiye ile Azerbaycan’ın sınırdaş edilmesi de gündeme geldi. Azeri – Ermeni savaşı, bu koridor üzerinde başlatıldı.
91’de Sovyetler yıkılınca 92’de kurulan Minsk Grubu (Fransa, Rusya, ABD öncülüğünde) Kafkasya’daki savaşa son vermeyi üstlendi. Ermenistan’a Azerbaycan ve Türkiye ile ortaklığa girmesi teklif edildi. Azerbaycan’dan Akdeniz’e petrol aktarmak için Bakü – Erivan – Ceyhan hattı kurulacaktı. Ancak Erivan’ın Moskova’ya bağımlılığı devam ediyordu. Ermeni Hükümeti bu teklifi kabul edemedi. Petrol-gaz zengini Azerbaycan toprakları ve Hazar kıyısı Batılı şirketlere açıldı. İngiliz, Fransız ve Amerikan enerji şirketleri Azerbaycan’a girdiler. Türkiye’ye de rol verildi.
TAP hattının Yunanistan kısmındaki inşaatı.
2006’da Bakü – Tiflis – Ceyhan petrol hattı faaliyete girdi. Bakü – Akdeniz gaz koridoru hattının Türkiye’den geçen yeni proje kısmı (Trans-Anadolu Boru Hattı) TANAP 2018’de tamamlandı. Böylece Türkiye’nin son iki senedir Azerbaycan’dan gaz ithalatı arttı. Trans-Adriyatik Hattı (TAP) inşaatı da % 98 tamamlandı. Bu inşaat sona erdiğinde TAP – TANAP hattı Hazar gazını ilk defa doğrudan Avrupa’ya bağlamış olacak.
Hazar’daki Azeri gazının Avrupa’ya aktarıldığı bütün büyük projelerde İngilizler öncü rol oynamaktalar. BP, Bakü açıklarındaki gaz alanı (Şah Denizi) kaynaklarının çıkarılması ve transferinde başından beri büyük hisseleri kontrol etmektedir. Fransızlar, ellerindeki hisselerin bir kısmını Türkiye’ye satmışlardı. Türkiye özellikle 2000’lerde Hazar’ı Akdeniz’e bağlayan projelerde yer tutmaya başladığı gibi 90’larda Rusya, Azerbaycan ve İran ile anlaşarak bu ülkelerden gaz ithalatına başlamıştı. Türkiye’nin Rusya ile imzaladığı gaz sözleşmeleri 2021’de ve 2025’te sona erecektir.
BP’nin Şah Denizi’ndeki platformu
TANAP’ın 2023’te hacminin artırılması planlanıyor. Ayrıca bölgedeki gelişmelere göre yeni bir hat ile Türkmenistan gazı da TANAP’a bağlanabilir. Bu hedefe ulaşılırsa, Türkiye- Azerbaycan-Türkmenistan hattı kurulacaktır. Ermenistan’ın aradan çıkması ya da bu eksene girmesi beklenmiştir. Türkmen gazı zaten halihazırda Çin’e ihraç edilmektedir. Kafkasya’da istikrarın sağlanması durumunda, uzun vadeli projelerle, Türkiye’nin Türk dünyası üzerinden Çin ile arasında ticari değeri yüksek ulaşım koridorları inşa etmek mümkün olacaktır. Kafkasya’daki savaş ve barış, uzun vadeli küresel jeopolitikte Çin’in Yol & Kuşak Projesi ile de irtibatlı olacaktır.
Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan enerji hattı
Türkiye’nin Hazar ve Türkmenistan’dan gaz ithal etmesi, Avrupa’ya aktarması mümkün olacağı gibi Çin’in Hazar’dan gaz boru hattıyla ithalat yapması da mümkün olacaktır. Çin’in Türk dünyasıyla ekonomik işbirliğini güçlendirmesinde önündeki engel, Doğu Türkistan’ın konumu ve Uygurlar olacaktır. Nitekim Orta Asya’dan gelen Türkmen gazı Çin’e Doğu Türkistan (Uygur Özerk Bölgesi) topraklarından girmektedir. Pekin’in Uygurlara zulmü sona erdirip bir takım iyilikler yapması mümkün olsa da Amerikan çıkarları Uygurları kışkırtıp Türklerle Çin arasındaki işbirliğini durdurmayı gerektirmektedir. Halihazırda Çin’in Ortadoğu planına karşılık ABD Hükümeti Arap dünyasını İsrail ve Hıristiyan dünya ile dinlerarası diyalog (jeopolitik-ideolojik ittifak) projesi üzerinden bir araya getirmeye çalışmaktadır. Bu politikaların geleceği de 2020’li yıllarda ABD siyasetindeki muhtemel sürprizlere bağlı olacaktır.
Türkmen – Çin Gaz Hattı
Anadolu’yu Çevreleyen Cepheler
1918’de Kafkasya petrolleri ve Musul petrolleri Türklerin elindeydi. Türkiye 1920’lerde her iki bölgeyi de, yani petrolü kaybetti. Bakü’nün zenginliği uzun süre Rusya’nın kontrolünde kaldı. Türkiye, etrafındaki petrol zenginliğini kendi topraklarından Batı’ya naklederek küçük gelirler elde etmeyi benimsemiş bir transit ülke konumuna razıydı. Ancak son yıllarda küresel siyasette yaşanan değişim, artan belirsizlikler ve güç boşluğu ortamları, Türkiye’ye çevresindeki sınırların zor da olsa değişebileceğini göstermektedir.
Eylül 2020’de başlayan Karabağ savaşı Ekim ayında Rusya’nın arabuluculuğuyla savaşan tarafları Moskova’da buluşturdu. Azerbaycan’a destek veren Türkiye, Kafkasya’daki yeni diplomasi masasında yer tutabildi. Azerbaycan’a hava kuvvetleri desteğiyle savaşta kritik rol oynayan Türkiye, Batı’dan tedarik ettiği kritik SİHA kamera parçalarında bir krizle karşılaştı. Kanada, Türkiye’ye ihraç ettiği drone kamera parçalarını bir süre Ankara’ya vermeyeceğini açıkladı. Aynı günlerde Moskova’nın araya girmesi ve Türkiye’nin desteklediği operasyonların yavaşlamasıyla kurulan diplomasi masaları dikkate değer eş zamanlı gelişmelerdir. Şimdilik Türkiye ile anlaşan Rusya, Ankara ve müttefikleriyle anlaşmazlık yaşarsa Ankara’ya karşı Moskova ve Kars antlaşmalarını yeniden tartışma gündemine taşıyacaktır. Bu Türkiye’nin sınır güvenliğinin tartışılması demektir.
Akdeniz’de sınırların tartışıldığı bir dönemde ve TAP inşaatında sona yaklaşıldığı bu günlerde Kafkasya’daki sınırlar Karabağ savaşıyla tartışmaya açılmış, Türkiye ve Rusya’nın ortak çıkarda buluşmasıyla şimdilik barış sağlanmıştır. Devletlerin bu buluşması, bölgeden geçmesi beklenen küresel yatırımların yolunu açacaktır. Aynı gelişmelerin Balkanlara taşınıp taşınmayacağını zaman gösterecektir. Türkiye, belki de 2020 sona ermeden çevresindeki denizlerde yeni kaynakların keşfini ilan edecek, Akdeniz’deki payını açıklayacaktır. Kafkasya jeopolitiğindeki mesuliyeti, Avrasya ticaret koridorunda güvenliği sağlamak gibi büyük bir yük getirecektir. Bu yük, Türkiye’yi zayıflatmazsa Ankara’ya itibar kazandıracak ve gücünü yükseltecektir.
100 sene önce İngiltere, Fransa, Rusya arasında kalıp Yunanistan ile savaşırken Kafkasya’dan vazgeçen Türkiye bugün bir kez daha Akdeniz’de Yunanistan ile diplomatik savaş yaşarken Kafkasya ile meşgul olmuş ve şu ana kadar güçlü durabilmiştir. Türkiye, bölgedeki sınırların değişmesine aktör olarak katılıp rol üstlenmiş görünmektedir. Artık sadece transit ülke konumuna razı gelmediğini göstermektedir. Ancak enerji hatları yeniden çizilirken Türkiye’nin masaya oturması, o masadaki pastanın paylarını değiştirebilir. Büyük oyuncular aralarındaki ilişkilerin seyrine göre Türkiye’yi masadan kaldırmak isteyenler olacaktır. Dikkate şayandır ki son yıllarda Anadolu Yarımadası’nı çevreleyen cephelerin sayısı artmaktadır.
Türkiye, bir kez daha Batı cephesiyle (Yunanistan ile denizlerde) meşgulken Şark cephesinden (Kafkasya-Suriye) çekilir mi? Veya Şark ile uğraşırken Batı (Akdeniz) hattından çekilir mi? Karabağ Savaşı’nı Güney Ermenistan koridorunu açarak sonuçlandırmış olmak, Türkiye’nin Suriye ve Libya’da ileri veya geri adım atmasına yol açar mı? Bu soruların cevabı, küresel aktörler arasındaki rekabetin sunacağı tehditler ve fırsatlara bağlıdır. Ve elbette Türkiye’nin pazarlık gücüne bağlıdır.
TANAP Hattı