Suriyelilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Anlam Kargaşasının Giderilmesi

                                                                                                      Berat Can Okçu

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana göç olgusuyla yakın ilişki içerisinde bulunmuş olan bir devlettir. Gerek jeopolitik konumu gerekse kökenleri Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanan ve göçmenlere karşı hoşgörüyü ön plana alan politikaları ülke siyasetinin her daim göç ile iç içe olması sonucunu beraberinde getirmiştir. Farklı dönemlerde vuku bulan İran-Irak Savaşı, Bosna Savaşı ve son olarak Suriye İç Savaşı’ndan kaçan yabancıların ülkeye kabul edilmesi kökenleri yüzyıllar öncesine dek uzanan bu hoşgörü politikasının somut örneklerini teşkil etmektedir.

Göç Kavramı

Göç olgusu zaman içinde farklı tanımlamalara tabi tutulmuş bir kavram olmakla birlikte, göçü en basit tanımıyla “insanların toplu veya münferit olarak, sosyal, ekonomik veya siyasi sebeplerle bir ülkeden diğerine yerleşmesi süreci” olarak kavramsallaştırmak mümkündür. Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’un Göç Terimleri Sözlüğü de göçü “Bir kişinin veya bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde yer değiştirmesi” olarak tanımlar. Akademik yazın içinde farklı degişkenleri temel alarak yapılan birçok göç tanımlaması bulunmaktadır. Bu tanımların ortak noktasını, “nüfus hareketliliği” oluşturmaktadır.

Tek bir yaklaşımı baz alarak açıklanamayacak kadar geniş bir olgu olan göçün gereği gibi anlaşılması, göçmenleri mobilize eden sebeplerin incelenmesinde sosyoloji, ekonomi, istatistik gibi birçok daldan yararlanan disiplinlerarası bir yaklaşıma ihtiyaç gösterir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde Göç ve Yabancılara İlişkin Mevzuat Çalışmaları

2011’de patlak veren Suriye İç Savaşı Türkiye’ye milyonlarca Suriyeli yabancının akın etmesine yol açmış ve bu durum ülkede sosyal ve ekonomik anlamda önemli değişikliklere sebebiyet vermiştir. 2022 IOM Dünya Göç Raporu verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık 3.6 milyon Suriyeli yabancı bulunmaktadır. Yaşanan göç dalgalarının akabinde Türkiye dünyada mülteci sayısı bakımından en üst sıralarda yer alan ülkeler arasına yerleşmiştir. Bu durum yabancılara insan onuruna uygun, asgari yaşam şartları sunabilmek adına çeşitli düzenlemelerin yapılması ihtiyacını beraberinde getirmiştir.

Tarihi boyunca yoğun olarak göç akınlarıyla karşı karşıya kalmış bir ülke olmasına rağmen Türkiye 2013’e kadar göçmen ve yabancıların statülerini düzenleyen bir kanundan yoksundu. Bu doğrultuda 4 Nisan 2013’te TBMM tarafından kabul edilen ve 11 Nisan 2013’te resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancı ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ile mevzuatımızdaki önemli bir noksanlık giderilmiş oldu.

Türk Hukukunda Suriyelilere İlişkin Kullanılan Kavramlar Konusunda Yaşanan Anlam Kargaşası

6458 sayılı YUKK yabancıların statülerine ilişkin mülteci, şartlı mülteci, geçici koruma gibi kavramları benimsemektedir. Ülkemizde zaman zaman mevcut politikaların uygulanması sırasında mülteci ve geçici koruma statüleri karışmakta ve bu kavramlar sıklıkla birbirleri yerine yanlış bir biçimde kullanılmaktadır. Bu kavramların açıklığa kavuşturulması ve doğru şekilde kullanımı ilgililerin statülerinin belirlenmesi konusunda önem arz etmektedir.

Türkiye 1951 yılında imzalanan, Cenevre Sözleşmesi olarak da anılan Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme’ye 1961 yılında taraf olmuştur. Bununla birlikte mülteci tanımına ilişkin olarak 40. madde uyarınca coğrafi çekince şerhi düşmüş ve sözleşmeyi bu şekilde kabul etmiştir.

YUKK’un 61. Maddesi mülteci kavramını belirgin bir fark dışında büyük oranda 1951 Cenevre Sözleşmesi’nden alıntılamış ve “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişi” olarak tanımlamıştır. Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzerine ilgili madde mülteci statüsünün verilmesini Avrupa ülkelerinde yaşanan karışıklıklar nedeniyle ülkemize sığınılması koşuluna bağlamakta ve mülteci statüsünün verilmesini coğrafi bir sınırlamaya tabi tutmaktadır.

Aynı kanunun 62. Maddesi “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişi” demek suretiyle şartlı mülteci kavramını tanımlamaktadır. Madde lafzından şartlı mülteci statüsünün Avrupa ülkeleri dışındaki olaylar sebebiyle ülkemize sığınan kişilere verilebileceği anlaşılmaktadır. Suriyeli misafirler için sıklıkla kullanılan sığınmacı kavramı günümüz itibariyle YUKK’ta yer almamaktadır.

Geçici Koruma Statüsü ise YUKK’ta “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancı” olarak tanımlanmıştır. Burada “kitlesel” kelimesi kritik bir öneme sahiptir zira geçici koruma statüsünü kazanabilmenin ön koşulu ilgili kanun hükmünde de görüldüğü üzere kitlesel olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına girmektir. Bu 3 kavram incelendiğinde Suriyeli misafirlerin geçici koruma statüsü kapsamına girdikleri görülmektedir. Buna rağmen bu kavramların sehven veya kasti olarak yanlış kullanımı toplumda dezenformasyona neden olmakta ve Suriyeli bireylere karşı nefret söylemlerinin artmasına sebebiyet vermektedir.

Suriyeli misafirler için sıklıkla kullanılan göçmen kavramı 5543 sayılı İskan Kanunu’nun 3. Maddesinin d bendinde açıklığa kavuşturulmaktadır. Buna göre göçmen; “Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunanlardır.” Bu tanımdan da anlaşıldığı üzere, İskan Kanunu göçmen olabilmek için; Türk soylu olmayı, Türk kültürüne bağlı olmayı ve münferit veya toplu olarak Türkiye’ye yerleşme niyeti ile gelmeyi şart koşmuştur. Bu kavramsallaştırma ışığında Suriyeli misafirlerin hukukumuz uyarınca göçmen olmadığı bariz bir şekilde ortadadır.

Suriyeli Misafirlere Yönelik Ayrımcılık Hareketlerinin 1982 Anayasası Bağlamında Değerlendirilmesi

Suriyeli misafirlerin temel hak ve hürriyetleri, toplum nezdinde kendine sıklıkla yer bulan karalama kampanyaları aracılığıyla kesintiye uğratılmakta ve küçük bir azınlığın işlediği fiiller ekseriyete mal edilerek hukuka riayet eden birçok Suriyeli yabancıyı olumsuz etkilemektedir. 1982 Anayasası’nın Kanun önünde eşitlik başlıklı 10. Maddesinin 1. fıkrası “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” ifadesiyle herhangi bir devlete olan tabiiyetine bakılmaksızın, vatandaş olsun ya da olmasın herkesin kanun önünde eşit olduğunu vurgulamıştır. Anayasanın bu maddesinden hareketle, Suriyeli misafirlerin Türk vatandaşları ile aynı biçimde kanunlar önünde eşit olduğu ve bu kapsamda ayrımcılığa tabi tutulamayacakları hüküm altına alınmıştır. Söz konusu madde lafzına aykırı bir davranış veya Suriyelilere farklı davranılması gerektiğine ilişkin bir söylem, Suriyeli misafirlerin kanunları ihlal ettiği iddiasında bulunanların Anayasa’nın ilgili hükmüyle ters düşmeleri ve kendileriyle çelişmeleri sonucunu doğuracaktır.

Sonuç

21. Yüzyılda yaşanan siyasi gelişmeler ve özellikle 2010’ların başında vuku bulan Arap Baharı’na bağlı olarak bölgesel ve küresel anlamda bir göçmen krizi ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de Suriye Arap Cumhuriyeti ile sınır komşusu olması sebebiyle yoğun bir yabancı akınına maruz kalmış ve bu durum ekonomik, sosyal ve kültürel çapta birçok değişikliği beraberinde getirmiştir. Buna bağlı olarak Suriyeli misafirlerin insan onuruna yaraşır bir hayat sürmeleri adına birçok çalışma yapılmış ve 2013 yılında ihdas edilen Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu bu bağlamda önemli bir boşluğu doldurmuştur. Suriyeli misafirlere yöneltilen nefret söylemleri ve yapılan ayrımcılık ilgililerin topluma entegrasyon süreçleri açısından önemli sorunlara yol açacak ve bu durum onların kendi içlerinde bir grup dayanışması oluşturmasına ve toplumdan soyutlanmalarına sebep olacaktır. Toplum nezdinde dışlanan ve karalama kampanyalarının hedefi olan bireylerin toplum normlarından sapma teşkil edecek davranışlarda bulunma ihtimalleri önemli ölçüde artacaktır. Bu bağlamda Suriyeli yabancılara yöneltilen nefret söylemleri ve dezenformasyon ile etkin bir şekilde mücadele edilmeli ve bu yabancıların ülkemizde bulundukları süre içinde huzurlu bir yaşam sürmeleri ve topluma entegre edilmeleri için gerekli adımlar atılmalıdır.

KAYNAKÇA

International Organization for Migration (IOM). (2019). Glossary on Migration.
International Organization for Migration (IOM). (2021). World Migration Report 2022.
İskan Kanunu, T.C. Resmi Gazete, 26301, 19 Eylül 2006.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, T.C. Resmi Gazete, 28615, 4 Nisan 2013.
1982 Anayasası, T.C. Resmi Gazete, 17863, 9 Kasım 1982.

 

spot_img

Yazılarımız ve gelişmelerden haberdar olmak için mail bültenimize abone olun.