Dr. Cafer Talha Şeker
Nükleer ve biyolojik silahların var olduğu bir dünyada kim sıfır kazançlı büyük bir savaş çıkarmak ister? Rusya gibi büyük tecrübe ve strateji sahibi bir ülkede devlet aklı gerçekten böyle bir tercihe yönelir mi? Yoksa bu bir lobinin çöküşe karşı direniş mücadelesi midir?
Son yıllarda küresel düşünce kuruluşlarında gündem olan tartışmaların ve gelecek senaryolarının izini sürerek savunduğum tez şudur: küresel sermaye lobileri, petrol lobilerinin kontrolündeki çağı sona erdirmek için savaşı bile göze alacak yollar döşüyor. Çok zor bir satranç masasında ulus devlet destekli küresel petrol lobisinin borsadaki hisseleri ve finans kaynakları çökertilmek isteniyor.
Peki, bunun Ukrayna topraklarını işgal eden Rusya ile ne alakası var?

Eski Dünya Düzeni, sona mı erdi?
Önce kısaca geçmişe bakmamız lazım. Çünkü bugünkü büyük değişim devresi, bakmamız gereken o geçmişi değiştirip Büyük Başlangıç yapma iddiasındadır. Bugünkü küresel sanayi, şehircilik ve enerji altyapısıyla finans yapısı o geçmişin sona yaklaşmış halidir.
Bahsettiğim bu geçmiş şöyleydi:
1944’te (meşhur Bretton Woods toplantılarıyla) yeni küresel finans sistemi kuruldu ve küresel sermayenin kontrolündeki Fed’in kağıdı olarak Amerikan doları (zamanla petro-dolarlı) bu sistemin başrolünü üstlendi. 1945’te bu kez Karadeniz’in kuzeyinde (eski Sovyet toprağı ve 2014’ten beri Rus işgalindeki Kırım’ın Yalta şehrinde) bir toplantı yapıldı. Savaşın galibi olan üç birlik (Birleşik Krallık, Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği) burada masaya oturdular.

Dünya paylaşıldı. Kapitalist blok liderliğini ABD üstlendi, Komünist blok liderliği Sovyetlerin oldu. Batı Avrupa ve Türkiye, ABD liderliğindeki Kapitalist dünyaya bırakıldı. Doğu Avrupa ülkeleri Sovyet Rusların nüfuz alanı olarak tanındı. İngiltere bunun üzerine 1947’de Türkiye üzerindeki askeri ve iktisadi hamiliğini hemen ABD’ye devretti. Türkiye birkaç sene sonra NATO’ya alındı.
Yalta Konferansı’nda paylaşılmamış ülkelere “üçüncü dünya ülkeleri” dendi. Bunlar ne kapitalist ne de komünist bloktaydı. Bu ülkelerin çoğu eski düzenin lideri olan İngiltere’ye ve bir kısmı Fransa’ya bağlı nüfuz bölgelerinde yer alıyordu.

Böylece iki kutuplu bir dünya yapısıyla Soğuk Savaş denen düzen başlamış oldu. Kısa sürede Sovyetlerin de nükleer silahlara sahip olmasıyla düzenin güvenliği sağlandı. Bu nükleer çağ düzeninde ABD ile Sovyetler rakip olsalar da dengeyi bozacak çok tehlikeli hamleler yapmadılar. 70’lerde Afganistan’da karşı karşıya geldiler çünkü bu ülke Yalta’da paylaşılmamış bir İngiliz bölgesiydi. Zamanla nükleer çağdan biyolojik çağa geçildi.
Soğuk Savaş devrinde yeni sanayi, şehircilik, ulaşım altyapıları petrolle çalışan bir modelle inşa edildi. Petrol şirketleri en hızlı para kazandıran yapılar oldu. Amerikan petrol lobisi, İngiliz ve Fransız petrol şirketleri ve Sovyet (Rus derin) devleti bu petrol çağında en büyük aktörler olarak öne çıktılar. 80’lerin sonlarında Sovyetlerin çöküşünü sağlamak gerekince Amerikalılar Suudilerle birlikte arzı artırıp fiyatları kırarak Rusları rejim değişikliğine zorladılar. Böylece 90’lı yıllar kasası boşalan Sovyetlerin tarih oluşuyla başladı. İşte o günden beri Yeni Dünya Düzeni tartışmaları da küresel gündemi işgal etti.
Petrol Lobisinin Savaşı
Küresel sermaye lobileri, yeni bir dünya düzeni için gerekli görülen küreselleşme modellerini öne sürerken ulus devletleri kontrol eden milliyetçi yapılar buna karşı çıktılar. Bu karşılaşma, yeni bir mücadeleyi başlattı.
Geçmişte petrol lobisini finanse edip kazanan küresel sermaye lobileri, 21. yüzyıla yeni teknolojik imkanları kullanarak başlamak istiyordu. 1997’de masaya yatırılan Kyoto Protokolü gibi projelerle küresel iklim değişikliğini dünyanın gündemi yaparak petrol lobisinin gücünü kırmayı hedefliyordu. Ancak Amerikan petrol lobisi, (o günden beri tartışılan) 11 Eylül olayıyla yeni yüzyıla sert bir giriş yaptı. Önce Afganistan’ı ardından Irak’ı işgal etti.
Amerikan petrol devleri ve küresel petrol şirketleriyle lobicilikte bir araya gelen Amerikan Petrol Enstitüsü küresel lobinin projesine karşı çıkan öncü lobidir. Bu lobi yeri geldiğinde Rus petrolcülerle de bir araya gelmektedir.
Küreselcilerin “iklim değişikliğiyle mücadele” projesine karşı “terörle mücadele” yanlısı olan Amerikan petrol lobisinin desteklediği Bush Hükümeti, Ortadoğu’yu işgal ederken Rusya’da da küreselcilere darbe vuruldu. Sovyetler dağılınca Rusya’da küresel sermayenin eline geçmiş bulunan petrol sektörünü ulus devletin temsilcisi olan V. Putin geri almaya başladı. Putin, küreselci Rusları hızla tasfiye ederek Rus devletinin bel kemiği olan sektörü hızla kamulaştırıp devlet kontrolüne aldı. Bu gelişmeler Batı basınında Putin’in demokrasi notunu düşürdü. Ancak Rusya, dünyanın en büyük enerji aktörü olma iddiasını yeniledi.
Küresel sermaye lobisinin “iklim değişikliğiyle mücadele” projesi 2015’te Paris İklim Antlaşması ile BM desteğinde bütün ülkelere sunuldu ve büyük bir katılımla kabul gördü. Buna en büyük itiraz Amerikan Petrol Enstitüsü’nden geldi. 2016 seçimlerinde petrol lobisi ve ulus devletçi milliyetçi-muhafazakâr yapıların desteğiyle başkan seçilen Donald Trump, Beyaz Saray’a geçer geçmez ABD’yi Paris İklim Antlaşması’ndan çekti. Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden para alarak hükümetler nezdinde lobi yapan Amerikan Petrol Enstitüsü’ne göre “iklim değişikliğiyle mücadele” çok gerçekçi değildi ve Amerikan çıkarlarına büyük zarar verecek bir sapmaydı. Amerikan Petrol Enstitüsü, BP ve Shell gibi Amerikan olmayan devlerin de lobi sahasıydı.

Trump’ın başkanlığı döneminde küreselciler bu hükümeti Rusya ve Körfez’deki petrol lobisiyle içli dışlı olmakla suçladılar. Hatta Trump’ı Putin’in adamı gibi gösterdiler. 2017-2020 döneminde dört büyük petrol ülkesi ABD – Rusya – Suudi – BAE ilişkileri Amerikan Petrol Enstitüsü’nün de faaliyetleriyle son derece iyi bir noktaya ulaştı. Bu dönemde Suudiler hem Amerikan silahlarına hem Rus silahı S-400’e ilgi gösterdiler. Bu, petrol lobisinin bu hükümetler arasındaki ilişkilerini gösteren en büyük delildi. Hem Amerikan hem Rus silah sanayisi petro-dolarla besleniyordu. Bu sanayi petrole ve çatışmalara muhtaçtı.

Küresel finansın aktörleri ise Putin’i Paris İklim Antlaşması’na direnmekle suçladılar. Ocak 2021’de petrol lobisine karşı küresel finansın desteğiyle Joseph Biden, Beyaz Saray’a geçer geçmez ABD’yi Paris İklim Antlaşması’na geri döndürdü. Ve yeni ABD Hükümeti Rusya’ya parmak sallamaya başladı. Biden’ın parmağı Ortadoğu’nun petrolcülerini ve Rus devletini tehdit ediyordu. ABD, Doğu Akdeniz’deki petrol-gaz işlerinde İsrail’e desteği çekince Türkiye – İsrail – BAE hattında hızla yakınlaşma başladı.
Putin, salgını bahane göstererek İskoçya’daki son iklim zirvesine katılmadı.
Ve Ukrayna’da yarım kalan bir hesap sahaya sürüldü. En güçlü petro-devlet baskılanacaktı. Aslında önce Kazakistan’da bir kaynama olmuş ama bu kısa sürede bastırılmıştı.

Petro-Devletler Savaşla Mı Yıkılacak?
2014’te Ukrayna’daki Rus yanlısı hükümetin Soros desteğiyle yıkılması üzerine Rusya tepki olarak Kırım’ı ilhak etti ve Karadeniz’deki kıta sahanlığını büyüttü. Kiev’de sokak gösterileri üzerinden hükümeti deviren bir darbe olmasaydı Rusya bu işgale girişmeyecekti.
Avrupalılar, ABD ile Rusya arasındaki rekabetten endişelendiler. Çünkü Avrupa, bu iki petro-devletin enerji pazarı ve rekabet alanıydı. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell, Ocak 2022’de Ukrayna’nın doğusunda Rus işgaline girebilecek yerleri ziyaret etti. Bir basın açıklaması yaptı ve şöyle söyledi:
“Artık Yalta çağında değiliz. 2022’de iki büyük güç arasında nüfuz alanları paylaşımı olamaz. Bu masada artık AB de var, paylaşım sadece iki aktör arasında olmayacak.”[1]
Josep Borrell’in ziyaret ettiği yerler iki ay geçmeden savaş alanına döndü. Bütün dünyanın gözü Rusya’nın tavrı ve ABD’nin tarzıyla daha büyük bir savaş çıkıp çıkmayacağı sorusuna yöneldi.

Nükleer ve biyolojik silahların var olduğu bir dünyada kim sıfır kazançlı büyük bir savaş çıkarmak ister? Rusya gibi büyük tecrübe ve strateji sahibi bir ülkede devlet aklı gerçekten böyle bir tercihe yönelir mi?
ABD E. Başkanı D. Trump, son günlerde Putin’in hamlelerini ABD Hükümeti’nin yanlış tercihlerine bağlıyor. Amerikan Petrol Enstitüsü, eskiden Rusya ile de temaslar kurmasına rağmen Ukrayna işgali üzerine Putin’i kınadı ve Avrupa’ya tedarikte arz güvenliğini sağlamaktan bahsetti. O halde Ukrayna savaşı, küresel petrol lobisini bölecek midir? Bu dev lobinin Rus kanadıyla İngiliz-Amerikan kanadı bölünecek mi? Bunu zaman gösterecek.
Bir başka açı da şudur:
Pandemiyi daha önceden ön gören ve nükleer teknolojiyle petrol sonrası çağı savunan Bill Gates, geçenlerde Münih Güvenlik Zirvesi’nde korona salgınının sona erdiğini söylemiş, yeni bir virüs veya bakteriyle yeni bir salgının başlayacağına işaret etmişti. Şimdi elbette Ukrayna’da konvansiyonel silahlarla başlayan çatışmalar gündemi değiştirip yeni bir biyolojik savaşa yol açar mı diye bir soru akla geliyor.
Görünen şudur:
Rusya, bir petro-devlet olarak petrol sonrası çağı dayatan lobiye karşı direniyor. ABD’de Amerikan Petrol Enstitüsü’nün çabalarına rağmen Trump’ın ikinci dönem Beyaz Saray’a geçirilememiş olması Putin’i küresel sermaye lobisine karşı yalnız bıraktı.
Ve Rusya, yeni bir Yalta Konferansı için gerekli gördüğü radikal hamleleri yapmak mecburiyetinde kaldı. Aksi halde Rusya Federasyonu’nun dağılma tehlikesiyle karşılaşacağını gördü.
Son tahlilde geleceğe dair görüşüm şöyledir:
Petro-devletleri ve petrol lobisini çökertmek isteyen küresel sermaye lobisinin desteklediği bu krizde ABD, AB ve Çin’in tavrı Rusya’yı ya yayılıp büyütecek yahut toprak kaybına kadar düşürecek. Artık nükleer silahların değil biyolojik silahların konuşulduğu bir çağda petro-devletlerin gücü kırıldıktan sonra yeni küresel finans sistem bütün devletlere kabul ettirilecek, yeni bir Bretton Woods yapısı ve Yalta masası kurulacaktır. İşte o dünyanın esas gündemi budur, Ukrayna değildir.
Belki, Rusya bu savaşta gerilerse Türkiye’yi TDT üzerinden Turan ile buluşturacak bir jeopolitik de gündeme gelecektir.
[1] “EU warns US and Russia against new ‘Yalta’ deal to divide Europe”, Financial Times, 5 Ocak 2022.