NATO’ya Karşı NATO

Gürkan Demir[1]

[1] Gürkan Demir, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bilim Uzmanı, mail: gurkan.demir1@istanbulticaret.edu.tr, ORCID: 0000-0001-5021-4486.

Devletler birçok açıdan kendi güvenliklerini sağlamak adına kendiliğinden bir politika geliştirebildiği gibi, aynı tehditleri algılayan başka devletlerle birlikte kolektif güvenlik politikaları da oluşturabilir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) bu kolektif güvenlik örgütleri arasında en ön plana çıkan kuruluştur.

İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan yeni düzene ‘Soğuk Savaş’ adı verilmiş ve dünya iki kutuplu bir uluslararası sisteme sahip olmuştur. Buna göre bir tarafta kapitalist Batı ülkeleri, diğer tarafta da sosyalist Doğu ülkeleri yer almıştır. Batı ülkelerini İkinci Dünya Savaşından zaferle ayrılan ABD domine etmiş, Doğu ülkeleri ise savaşın bir diğer galibi olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSC) hakimiyetinde toplanmıştır.

SSCB’nin 1991 yılının sonunda dağılması ile Soğuk Savaş süreci sona ermiş, Batının birinci tehdit kaynağı olan sosyalist sistem, kapitalist sistemin içerisine dahil olmuştur. Bu durum NATO içerisindeki temel tehdit algısının da ne şekilde değişeceği sorularını beraberinde getirmiştir. Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan yeni tehditler ve uluslararası sistemde -özellikle güvenlik konusunda- kolektif hareket etmenin getirdiği büyük caydırıcılık bir kenara bırakılmamış ve NATO işlevine devam etmiştir.

11 Eylül’de yaşananlardan sonra yeni tehdidin en üst sıralarına yükselen terörizm ile birlikte NATO içerisindeki güvenlik birliği yeni bir tehdit üzerine konsolide olmuştur. NATO’nun en önemli maddelerinden biri olarak değerlendirilen 5. maddesi de ilk defa 11 Eylül sonrasında hayata geçirilmiştir (NATO, 2022). Bu madde ile NATO üyesi bir devlete yöneltilen tehdide karşı, diğer NATO devletlerinin de harekete geçmesi öngörülmüştür. ABD’nin anakarasında uğradığı bir terör saldırısı için diğer NATO devletleri harekete geçmiştir. NATO’nun bu maddesi şimdiye kadar yalnızca ABD için kullanılmıştır. Halbuki diğer devletler arasında da çok defa büyük terör eylemlerine maruz kalan devletler olmuştur.

1- NATO’nun İşlevi

NATO, 1949 yılında 12 üye ile kurulmuş bir güvenlik örgütüdür. NATO güvenlik eksenli bir örgüt olarak kurulmuş ve günümüzde de dünyanın en büyük caydırıcı gücü olmayı başarmıştır. NATO’nun üye ülkelere sağladığı en büyük avantaj da bu caydırıcı gücüdür. Çünkü NATO’nun 5. maddesi, diğer ülkelerin bir NATO üyesi ülkeyle savaşmaması için ciddi bir caydırıcılık oluşturmaktadır.

Genel kabul gören siyasi tarih yazımına göre dünya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında temelde iki kutuplu bir Soğuk Savaş sürecine girmiştir; ABD’nin temsil ettiği Batı bloğu ve diğer tarafta SSCB’nin temsil ettiği Doğu bloğu. Devletler bu iki bloktan birine dahil olarak hem ideolojik hem ekonomik hem sosyolojik hem de teknolojik tercihlerini yapmıştır. Lakin devletlerin tercihinde hepsi kadar etkili bir diğer unsur da güvenlik olmuştur. Örneğin, Türkiye’nin Batı bloğunda yer almasında Sovyetlerden algıladığı güvenlik tehdidi oldukça ciddi oranda etkili olmuştur.

NATO, kuruluşundan beri ABD’nin hegemon olduğu bir yapıya sahiptir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaş Avrupa’yı kasıp kavurmuştur. Bu durum Avrupa’nın yeni bir güç olarak uluslararası sistemde olamayacağını göstermektedir. ABD ise savaşı anakarasından uzakta tutmayı başarmıştır. Avrupa’daki insanlar savaşın tüm yıkımı ile yüzleşirken, Amerikan vatandaşları savaşın sıcaklığını günlük hayatlarında hissetmemiştir.

ABD, NATO’nun kuruluşu ile Avrupa’yı da kendi güvenlik sistemine dahil etmiştir. Demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü, serbest pazar, kapital ekonomi gibi ortak değerlere sahip olan ABD ve Avrupa, NATO bünyesinde bir de güvenlik boyutlu bir örgüt kurmuştur.

Bazı araştırmacılara göre ABD’nin, NATO’ya Avrupa’yı katmasındaki asıl amacın ortak değerler bütünlüğünden daha çok Avrupa’nın başıboş bir şekilde dünya sahnesinde yer almasının önüne geçilmek istenmesidir. Christopher Layne, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki düzende ABD’nin askeri ittifaklar ile birlikte çok kutupluluğu engellediğinden bahsetmektedir. Özellikle NATO’nun kurulması ile Avrupa ve askeri anlaşmalarla Japonya ABD’nin kontrolünde olmuş ve bu sayede ABD çok kutuplu bir sistemin önüne geçmiştir (Layne, 2006: 137).

NATO’nun Avrupa üzerindeki kısıtlayıcı etkisi ve ABD ile hareket etme zorunluluğu, Avrupa’da bir ‘Avrupa Ordusu’ söylemine neden olmuştur. Bu durum doğal olarak ABD’nin çıkarları ile çatışmıştır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un söylemlerindeki ‘Avrupa Ordusu’ mesajına karşılık dönemin ABD Başkanı Trump “Biz müdahale etmeden önce (Fransızlar) Paris’te Almanca öğrenmeye başlamıştı” diyerek İkinci Dünya Savaşı sırasındaki duruma referans vermiştir (SDE, 2018). Nitekim Macron daha sonraları NATO için “beyin ölümü gerçekleşmiştir” ifadelerini de kullanmıştır.

ABD, NATO’yu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya günümüzde de devam etmektedir. ABD için NATO son derece kritik bir örgüttür. O kadar ki, 2021 yılındaki NATO’nun toplam savunma giderlerinin yüzde 69’u ABD tarafından karşılanmıştır (Anadolu Ajansı, 2022). NATO içerisinde 30 üye ülkenin bulunduğu göz önüne alındığında, ABD’nin örgüt içindeki harcamaları oldukça yüksektir. Bu durum NATO’nun ABD için halen daha önemli bir örgüt olduğunu da göstermektedir.

2- NATO – Türkiye Gerilimi

Türkiye, NATO’ya 1952 yılında üye olmuştur. İkinci Dünya Savaşının hemen ardından Türkiye, Sovyetlerin iştahlı toprak kopartma politikasında pay edilmesi gereken bir ülke olarak kendini bulmuştur. Özellikle Sovyetlerin hem Doğu Anadolu topraklarına hem de Boğazlara göz dikmesi, Türkiye için oldukça ciddi bir tehdit içermiştir. NATO’nun kuruluşu ile Türkiye, Sovyetlere karşı güvenliğini sağlayabilecek bir yapıyı görmüş ve NATO’ya girmek için hızlı adımlar atmıştır. Türkiye 1951 yılında NATO’ya davet edilmiş ve 1952 yılında tam üye devlet olmuştur. Bu sayede Türkiye, Sovyetlere karşı hem ABD’nin hem de 13 NATO üyesi ülkenin desteğini arkasına almıştır (Armaoğlu, 2016: 466-469).

1952 yılından günümüze kadar Türkiye birçok NATO görevine katılmış ve başarılı bir NATO üyesi ülke olmuştur. Türkiye, NATO içerisindeki üye ülkeler arasında en güçlü dördüncü orduya sahiptir. Ayrıca Türkiye’nin stratejik konumu NATO için son derece önemlidir. Sovyetlere karşı uygulanan çevreleme politikasından, günümüzde Ortadoğu’daki sorunlara kadar Türkiye’nin stratejik konumu, NATO’ya büyük avantajlar sağlamıştır.

Günümüzde ise NATO ile Türkiye arasında çok ciddi boyutlu gerilimlerin yaşandığı görülmektedir. Özellikle 2016 yılında Türkiye’de gerçekleşen başarısız darbe girişiminin ardından bu gerilimler ivme kazanmıştır. Türkiye’de meşru hükümete yönelik gerçekleştirilmeye çalışılan darbe girişimine karşı, olayın sıcaklığını koruduğu saatlerde NATO’dan ve Avrupalı devletlerden meşru hükümet lehine açıklamaların gelmemesi Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemiştir. Ayrıca Türkiye, FETÖ’nun ABD tarafından korunduğunu dile getirmiş ve bu durumu müttefik bir ülkeye yakışmayacak bir tavır olarak değerlendirmiştir.

2016 yılı ile birlikte başlayan bu gerilimler silsilesini Batılı devletlerin PYD/YPG’ye desteği, Rahip Brunson olayı, S-400 krizi, CAATSA yaptırımları, Ermeni soykırım iddialarının kabul edilmesi gibi bir dizi diğer gerilimler izlemiştir (Demir ve Özdemir, 2022: 16-21).

Tüm bu süreçlerde Türkiye kendine yönelik ciddi tehdit algılamıştır. Türkiye’nin PYD/YPG’nin Suriye sınırında bir ‘terör devleti’ oluşturacağını söylemesine karşı, NATO üyesi müttefiklerinin bu terör örgütüne yönelik destekleri, Türkiye’yi terörle mücadelesinde yalnız bırakmıştır. Bunun yanında Türkiye’nin PATRIOT hava savunma sistemlerini alamaması ve ikame olarak Rusya’dan S-400’leri alması nedeniyle bir dizi yaptırımlara maruz kalması, Türkiye’nin Batılı müttefiklerine güvenini sarsmıştır. Nitekim ABD tarafından uygulanan CAATSA yaptırımları ilk defa bir NATO üyesi ülkeye uygulanmıştır.

F-35 savaş uçaklarının ortaklarından olan Türkiye, S-400 hava savunma sistemine sahip olduğu için projeden çıkartılmıştır (Kasapoğlu, 2021). Bunun nedeni olarak ise F-35 savaş uçakları, Rus hava savunma sistemi S-400 ile birlikte entegre olmamalı, Rusların F-35’in çalışma prensiplerini öğrenmemeleri öne sürülmüştür. Lakin Yunanistan’ın da S-300 hava savunma sistemine sahip olmasına rağmen ABD, Yunanistan’a F-35 savaş uçaklarını vereceğini açıklaması, Türkiye’ye yönelik çifte standartlı bir politika çizildiğini göstermektedir. Türkiye, bu durumu F-35 savaş uçağı projesine yeniden dahil olmak için bir baskı unsuru olarak kullanmak istemesine karşı, ABD ise elinde bulunan F-16’ların modernizasyonu kozunu Türkiye’ye karşı kullanmaktadır (Townsend, 2022).

Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi’nde yükselen gerilime karşı ABD’nin bu tavrı Türkiye’nin Batılı müttefiklerine yönelik güvenini bir kez daha kırmıştır. Nitekim bu gelişmeler, Türkiye’nin NATO görevi yapan F-16’larına Yunanistan tarafından füze radarının kilitlendiği günlerde yapılması ayrıca Türkiye’nin NATO’yu sorgulamasına yol açmıştır. Bunun yanında ABD’nin Dedeağaç’ta kurduğu askeri yığınak, Türkiye tarafından tehdit unsuru olarak görülmektedir.

Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta NATO üyesi ülkeler Ukrayna’nın yanında yer almıştır. Türkiye de Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunduğu ve Rusya’nın işgalini kınadığını açıklamıştır. Lakin Türkiye bölgesindeki en güçlü aktör olan Rusya’yı karşısına almamış ve diplomatik kanallarını kapatmamıştır. Hatta geliştirdiği diplomatik hamleler ile savaşan tarafları Antalya’da bir diplomasi masası etrafında oturtmayı bile başarmıştır. Bunun yanında savaş nedeniyle tahıl krizinin yaşandığı sırada, Türkiye inisiyatif alarak Rusya ve Ukrayna ile gerçekleştirdiği diplomasi ile bir ‘Tahıl Koridoru’ kurmuş ve tahıl krizinin çözümüne yönelik büyük bir adım atmıştır.            Fransız Cumhurbaşkanı Macron ise “Türkiye’nin Rusya ile iletişimde halinde olan tek NATO üyesi olarak kalması Fransa’nın çıkarlarına aykırıdır” sözü ile Türkiye’nin NATO’dan dışlanmasını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Rusya ile Ukrayna arasında savaşın çıkmasının ardından Batının savaşı körükleyen bir politika çizmesine karşı Türkiye taraflar arasında diyalog kanalı olmayı başarmıştır. Türkiye’nin Rusya ile diyalog kanalı olması esasında, savaştaki müzakerelerdeki kolaylaştırıcı rolü ve aktif arabuluculuğu ile NATO’nun da işine gelebilecek bir potansiyel de barındırmaktadır (Diaz-Prinz, J. ve Çuhadar, E. 2022).

NATO üyesi ülkeler ile Rusya’nın arasının ciddi anlamda açıldığı bir dönemde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişki son derece güçlü diplomatik bir ağa sahip şekilde ilerlemektedir. NATO için Türkiye’nin savaşan tarafları arasında bir diplomatik aktör olması söylemsel olarak başarılı ve barış için önemli görülse de, NATO’nun Rusya’ya karşı yaptırımlarına Türkiye’nin katılmaması örgüt içinde hoş karşılanmamıştır. Türkiye ise yalnızca Birleşmiş Milletlerden çıkacak yaptırımlara uyacağını dile getirmiştir.

Türkiye’nin NATO’da bu dışlanmışlığına karşı, Türkiye de ‘NATO’ya karşı NATO’ kartını kullanmıştır. En net şekilde İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmak istemeleri hadisesinde görülen bu durum, Türkiye’nin NATO’daki konumunu kullanarak Batılı devletlerden gelen tehditleri bitirme mücadelesine örnek olarak gösterilebilmektedir.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ile birlikte Avrupa’da yükselen Rusya tehdidi birçok devleti harekete geçirmiştir. NATO’ya alınmayan bir Ukrayna’nın işgal edildiğini gören İsveç ve Finlandiya, NATO’ya girmek için adım atmışlardır. Uzun yıllardır NATO ile Rusya arasında tarafsız kalan bu iki devlet, NATO’ya girmek istemiştir (Helsinki Times, 2022) . İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişinin önüne veto engeli koyan Türkiye, bu iki devletin ancak teröre verdikleri desteği keserse NATO’ya girmelerine izin vereceğini, aksi halde veto edeceğini dile getirmiştir. NATO üyesi ülkelerden her birinin sahip olduğu bu veto yetkisi sayesinde Türkiye kendine yönelik tehdit içeren PYD/YPG/PKK terör örgütü üyelerini İsveç ve Finlandiya’dan istemiş, bu iki ülkede bu şartları kabul edeceğini dile getirmiş ve NATO’da bir mutabakat imzalanmıştır.

Türkiye, NATO müttefiklerinin desteklediği PYD/YPG’li teröristleri, NATO’daki veto kartını kullanarak çözmek istemektedir. Bu doğrultuda Türkiye, NATO’ya girmek isteyen Finlandiya ve İsveç’e iade edilmesini istediği isimlerin listesini iletmiştir. Bu isimlerin Türkiye’ye iadesi tamamlanır ve teröre verilen desteğe son verilirse Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımına yönelik uyguladığı vetoyu kaldıracağını dile getirmiştir. Türkiye’nin bu şartı yerine getirilmez ise Türkiye veto etmeye devam edecektir. Mevcut durumda İsveç ve Finlandiya NATO’ya davet edilmiş, lakin üyelikleri için gerekli olan son onay verilmemiştir. Üye olmaları için gereken adım ise Türkiye’nin şartlarının yerine getirilmesidir.

Türkiye bu şartlarını net bir şekilde ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan “İsveç ve Finlandiya, NATO’ya üye olacaklarsa ittifakın 70 yıllık mensubu Türkiye’nin güvenlik endişelerini dikkate almak zorundalar. Bunun aksi düşünülemez” diyerek Türkiye’nin beklentilerini dile getirmiştir (TCCB, 2022). Nitekim imzalanan memorandumda “Finlandiya ve İsveç, PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin ve bağlantılı şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt eder” denmektedir. Memorandumun diğer maddelerinde ise, 1- Türkiye, Finlandiya ve İsveç terör örgütlerinin faaliyetlerini engellemek amacıyla aralarındaki iş birliğini artırmaya karar vermişlerdir. 2- Finlandiya ve İsveç, PKK ve bütün uzantılarının para toplama ve eleman devşirme faaliyetlerine yönelik soruşturma başlatacak ve bunları yasaklayacaklardır. 3- NATO müttefikleri olarak Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır. 4- Türkiye, Finlandiya ve İsveç, aralarında artık hiçbir milli silah ambargosu bulunmadığını teyit ederler (Euronews, 2022).

Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında yapılan bu anlaşmada Türkiye’nin istediğini aldığı görülmektedir (AlJazeera, 2022). Nitekim hem terörle mücadelede bir iş birliği hem silah ambargosunun kaldırılması hem de uzun süredir gergin olduğu Batıya karşı diplomatik bir üstünlük sağlamış oldu.

İsveç, Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG’yi destekleyen ülkeler arasında bulunuyordu. Yapılan bu memorandum ile bu politikasından vazgeçmesi gerekmektedir. İsveç’in 100.000 Kürt diasporasına sahip olduğu ve bu diasporanın yapılan memorandum nedeniyle İsveç için bir iç meselenin de olduğu görülmektedir. Lakin İsveç bu soruna yönelik Türkiye’nin katı tutumu karşısında NATO’ya girmek için gerekli adımları ve memorandumda verdiği sözleri tutması gerekmektedir. Finlandiya ise Türkiye ile görece daha az soruna sahip. Türkiye, 2019-2022 yılları arasında 10 kişinin iadesini istemiş ve bu 10 kişiden 2’si Türkiye’ye iade edilmiştir. Finlandiya, 7 kişinin daha iadesi için işlemlere başladığını bildirmiştir (The Guardian, 2022).

Türkiye’nin ortaya koyduğu veto politikası İsveç ve Finlandiya tarafından ciddiyetle takip ediliyor. İsveç Dışişleri Bakanlığı 15 Eylül’de yaptığı açıklamada “İsveç hükümeti muhtıranın uygulanmasını çok ciddiye alıyor” dedi. Finlandiya’dan yapılan açıklamalarda da ‘Türkiye ile daha fazla diyalog’ mesajları ön plana çıkmaktadır. Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise “Bugüne kadar hiçbir somut adım atılmadı” demektedir. İsveç ve Finlandiya’dan somut adımlar atılmadan Türkiye vetosundan vazgeçmemektedir. Türkiye, İsveç’ten 73 ve Finlandiya’dan 12 kişinin iadesini talep ediyor ve bunu ilk somut adım olarak görüyor (Euobserver, 2022).

Bu iadeler konusunda değinilmesi gereken önemli bir nokta ise İsveç ve Finlandiyalı siyasilerin iadelere onay vermesinin yeterli olmayacağıdır. Çünkü bu iadeler ülkelerin yasaları gereği hukukun vereceği kararlar neticesinde gerçekleşebilmektedir. Bu durum hem İsveç’i hem de Finlandiya’yı çok daha zor bir durumun içine düşürmektedir. Türkiye için ise elindeki kozun güçlenmesi anlamına gelmektedir. Çünkü Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesi sadece bu üç ülke için değil, NATO’nun en büyük gücü olan ABD için de önemlidir. Bu doğrultuda değerlendirildiğinde Türkiye’nin uyguladığı veto politikasının ABD’ye karşı da bir koz oluşturduğu söylenebilmektedir. Nitekim F-16 konusunda Türkiye’nin bu kozu ABD’ye gösterdiği de söylenmektedir (BBC, 2022).

İsveç, Türkiye’nin koyduğu şartlardan birini 30 Eylül’de yerine getirdi. İsveç hükümeti, 2019’dan beri Türkiye’ye savunma sanayi ürünlerinde ambargo uygulamaktaydı. 30 Eylül günü İsveç Stratejik Ürünler Müfettişliği’nden yapılan açıklamada Türkiye’ye yönelik konulan savunma sanayi ürünleri ambargosunu iptal ettiği duyuruldu (The Washington Post, 2022). Türkiye, NATO üyeliğinin getirdiği veto hakkını bu sayede kendi dış politika sorunlarını çözmek adına da kullanmaya başlamıştır.

SONUÇ

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ile birlikte NATO içerisindeki ayrışma sona ermiş ve örgüt yeniden ortak bir tehdide karşı birlemiştir. ABD, NATO’yu tekrar istediği gibi konsolide edebilmiş ve Rusya’ya karşı kullanmıştır. Aynı zamanda Avrupa’ya ciddi silah satışları gerçekleştirmiş ve NATO’nun askeri olarak güçlendirilmesini sağlamıştır. Örgüt içerisindeki bu birleşmede Türkiye ise dışarıda kalmıştır.

NATO içerisinde Türkiye, Batılı müttefiklerine yönelik güvenini büyük ölçüde yitirmiştir. Özellikle Türkiye’ye yönelik yapılan çifte standartlı politikalar ve Türkiye’ye yönelik tehditlerin Batı tarafından desteklenmesi, Türkiye’nin NATO’yu ciddi oranda sorgulamasına yol açmaktadır. Türkiye ya NATO üyesi ülkelerden (Yunanistan gibi) ya da bu ülkelerin vekil aktörlerinden (PYD/YPG) doğrudan tehdit algılamaktadır.

Türkiye’nin özellikle 2016 yılı sonrasında algıladığı güvenlik tehditlerinin hemen hepsi Batılı müttefikleri tarafından desteklenmektedir. Bu durum bir güvenlik örgütü olan NATO’yu, Türkiye’nin güvenlik kaygılarına yönelik politika üretemez hale getirmiştir. Türkiye, NATO’nun saygın üyelerinden birisi olmasına rağmen bizzat NATO müttefiki ülkelerin politikalarından güvenlik tehdidi algılamıştır. Bu durumda Türkiye ‘NATO’ya karşı NATO’ diyerek, NATO üyesi olmasının getirdiği avantajları ve veto hakkını son derece ısrarcı kullanmak zorunda bırakılmıştır.

Buna rağmen Türkiye yaşanan sorunların halen NATO içerisinde diyalog ve karşılıklı anlayış ile çözülebileceğini dile getirmekte, Batılı müttefiklerinin Türkiye’nin güvenlik kaygılarına kayıtsız kalmamalarını istemektedir. NATO’dan yapılan açıklamalarda Türkiye’nin bu mesajı olumlu karşılansa da somut adımlarla desteklenmeyen bir söylem olarak kalmaktadır.

İsveç ve Finlandiya, Rusya’ya oldukça yakın bir bölgededir. Finlandiya, Rusya’nın komşudur. İsveç de Finlandiya’nın hemen yanında bulunmaktadır. Rusya’ya bu yakınlık iki devlet içinde bir güvenlik sorununu teşkil etmektedir. Bu iki ülkenin NATO’ya girme niyetlerinin bu kadar açık şekilde dile getirilmesi, aynı zamanda geri dönemeyecekleri bir yola girdiklerini göstermektedir. Eğer bu iki ülke de NATO’ya giremeyecek olursa, Rusya tehdidinin daha çok dikkatini çekeceklerdir. Bu durum Türkiye’nin NATO kartını daha da güçlü kılmaktadır.

Türkiye, İsveç ve Finlandiya’ya uyguladığı veto sonrası imzalanan memorandum ile hem terör örgütlerine yönelik desteğin önüne geçilmesini sağlamak istemiş hem de Batı tarafından uygulanan silah ambargosunun bir parçasını ortadan kaldırmak istemiştir.

 

KAYNAKÇA

Al Jazeera, (2022). “Why did Turkey lift its veto on Finland and Sweden joining NATO?”. 29.06.2022. https://www.aljazeera.com/news/2022/6/29/why-did-turkey-lift-its-veto-on-finland-sweden-joining-nato-explainer

Anadolu Ajansı, (2022). “NATO ülkelerinin savunma harcamaları 1,2 trilyon dolara yaklaştı”. 31.03.2022. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/nato-ulkelerinin-savunma-harcamalari-1-2-trilyon-dolara-yaklasti-/2551550

Armaoğlu, F. (2016). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1995. İstanbul: Timaş Yayınları.

BBC, (2022). “Who are ‘terrorists’ Turkey wants from Sweden and Finland?”. 05.07.2022. https://www.bbc.com/news/world-europe-62027828

Demir, G. ve Özdemir, L. (2022). 21. Yüzyıl Türk Dış Politikasına Bölgesel Bakışlar. İstanbul: Kutlu Yayınevi Akademik Yayınları.

Diaz-Prinz, J. ve Çuhadar, E. (2022).” To Sustain Hopes for Peace in Ukraine, Keep an Eye on Turkey”. United States Instıtute of Peace. https://www.usip.org/publications/2022/04/sustain-hopes-peace-ukraine-keep-eye-turkey

Euobserver, (2022). “Sweden taking Turkey ‘seriously’ on Nato demands”. 16.09.2022. https://euobserver.com/nordics/156070

Euronews, (2022). “Türkiye, İsveç ve Finlandiya memorandum imzaladı: İki ülkeye NATO üyelik yolu açıldı”. 28.06.2022. https://tr.euronews.com/2022/06/28/turkiye-isvec-ve-finlandiya-arasinda-nato-uyelik-surecleri-hakkinda-memorandum-imzalandi

Helsinki Times, (2022). “Turkey, Sweden, Finland to hold new round of talks on Nordics’ NATO bid in fall”.  28.08.2022. https://www.helsinkitimes.fi/world-int/22098-turkey-sweden-finland-to-hold-new-round-of-talks-on-nordics-nato-bid-in-fall.html

Kasapoğlu, C. (2021). “Turkey’s Push for the F-16V Is About More Than Fighter Jets”. https://nationalinterest.org/feature/turkey%E2%80%99s-push-f-16v-about-more-fighter-jets-195650

Layne, C. (2006). ‘The “Poster Child for offensive realism”: America as a global hegemon’. Security Studies.12:2. 120-164.

North Atlantic Treaty Organization (NATO). (2022) “What Is Nato? Pıck A Topıc & Dıscover Nato”. https://www.nato.int/nato-welcome/index.html

Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE), (2018). “Trump’tan Macron’a: Biz Olmasaydık Almanca Öğreniyordunuz”. 14.11.2018. https://www.sde.org.tr/avrupa/trumptan-macrona-biz-olmasaydik-almanca-ogreniyordunuz-haberi-8246

TCCB, (2022). “İsveç ve Finlandiya, NATO’ya üye olacaklarsa Türkiye’nin güvenlik endişelerini dikkate almak zorundalar”. 28.06.2022. https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/138533/-isvec-ve-finlandiya-nato-ya-uye-olacaklarsa-turkiye-nin-guvenlik-endiselerini-dikkate-almak-zorundalar-

The Guardian, (2022). “Turkey threatens year’s delay to Swedish and Finnish entry to Nato”. 14.06.2022. https://www.theguardian.com/world/2022/jun/14/turkey-threatens-years-delay-to-swedish-and-finnish-entry-to-nato

The Washington Post. (2022). “Sweden moves closer to NATO, lifts arms embargo on Turkey”. 30.09.2022. https://www.washingtonpost.com/world/sweden-moves-closer-to-nato-lifts-arms-embargo-on-turkey/2022/09/30/435582cc-40c0-11ed-8c6e-9386bd7cd826_story.html

 

Townsend, J. (2022). “Could Greek F-35 buy cause a flare up in US-Turkish relations?”. Center for a New Amerikan Security. https://www.cnas.org/press/in-the-news/could-greek-f-35-buy-cause-a-flare-up-in-us-turkish-relations

 

spot_img

Yazılarımız ve gelişmelerden haberdar olmak için mail bültenimize abone olun.