Son yıllarda Ukrayna’da yaşananlar Kırım’ı daha fazla dünyanın gündemine taşıdı. Bugün bu topraklarda yaşanan insanlık dramı elbette çok üzücüdür. Ancak daha üzücü olanlar da yaşanmıştı. Bölgenin tarihini araştıran Hilal Demir, Kırım halkının nasıl bir kıyıma maruz kaldığını yazdı.
Hilal Demir
Ruslar için yükselişin, Türkler için esaretin başlangıcı olan 1783’deki ilhaktan sonra Kırım’daki Türk izleri sistematik bir şekilde silinmeye çalışıldı. Tatarlara ait camiler yıkıldı, yerleşim yerleri tahrip edildi ve bu yerleşim yerlerinin isimleri değiştirildi. Kırım artık “Tavrida Oblastı”, Akmescid “Simferopol”, Gözleve (Kezlev) “Yevpatoriya”, Kefe “Feodosiya” olurken eski Kırım Tatar köyü Akyar’ın üzerine kurulan deniz üssü de “Sivastopol” adını aldı.[1]
1783 – 1789 yılları arasında bölgeden çıkıp Osmanlı topraklarına göç eden Tatarların sayısı bazı kaynaklarda 100 bin, bazı kaynaklarda 300 bin olarak verilmişse de 150 – 170 bin sayısı araştırmacılar tarafından daha makul bulunmaktadır.[2] Rus Çarlığı’nın ilhakından sonra Kırım Tatarları tarafından Osmanlı topraklarına yaşanan ikinci büyük göç dalgası 1853 – 1856 yıllarında gerçekleşen Kırım Harbi’nden sonra gerçekleşmişti. Kitleler halinde gerçekleşen ve Ruslar tarafından da teşvik edilen bu göçler ne yazık ki yüzyıllarca Kırım Tatarlarının kaderi oldu. 1783 – 1922 yılları arasında Osmanlı topraklarına göç eden Kırımlıların sayısı en iyimser ifadeyle 1.800.000’i bulmuştur.[3]
Bütün baskı ve asimilasyon politikalarına ve yoğun göçlere rağmen Kırım Tatarları yarımadadaki varlığını muhafaza etmiş ve takvimler 1917’yi gösterdiğinde yaşanan Bolşevik İhtilali (Ekim Devrimi) Kırım Tatarları için siyasi ve sosyal arenada varlıklarını kabullendirmek için kısa süreli bir fırsat meydana getirmişti. 1917’deki Bolşevik İhtilâli üzerine 1913’ten beri faaliyette bulunan gizli teşkilâtlar, 25 Mart 1917’de bölgelerdeki temsilcilerini seçerek bunlar vasıtasıyla Kırım Müslümanları Merkezî İcra Komitesi’ni oluşturdular.[4]
26 Aralık 1917’de resmi olarak Kırım Halk Cumhuriyeti kuruldu. Hükümet başkanlığına Numan Çelebicihan seçildi. Fakat bu bağımsızlık ve özgürlük dönemi ne yazık ki çok uzun süreli olmadı; Bolşevikler 23 Şubat 1918’de Akyar’da Numan Çelebicihan’ı kurşuna dizerek ve bedenini Karadeniz’e atarak şehit ettiler. Kırım Tatar Cumhuriyeti böylece sona erdi.
Numan Çelebicihan (1885 – 1918 ) ve Kırım Tatar halkının ilk kurultayı (1917)
Zamanla Kırım Tatarlarının direniş hareketleri karşısında sempati kazanmak amacıyla 1921’de Lenin tarafından Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne izin verildi. Bu hükümetin başına Veli İbrahim getirildi. Ancak bu da uzun ömürlü olmadı. Veli İbrahimov komünist parti üyesi olmasına rağmen milliyetçi ruhunu ve milli bilincini muhafaza etmiş, Kırım Tatarlarının kültürel hayatlarını geliştirmek için pek çok faaliyete imza atmıştı. Netice itibariyle milliyetçilik yaptığı gerekçesiyle 1928’de idam edildi ve onun vefatıyla birlikte artık yarımadada Sovyetleştirme politikası hız kazandı. Bolşeviklerin buradaki idaresi II. Dünya Savaşı yıllarına kadar devam edecekti.
I. Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllardan biri olan 1944 senesi, Kırım Tatarları için topyekûn sürgünün başlangıcı oldu. Zaten yıllardır süregelen yoğun göç dalgalarıyla öz vatanlarında demografik açıdan azınlık durumuna düş(ürül)en Kırım Tatarları, 1944’de Almanları mağlup eden Sovyetlerin bölgeyi ele geçirmesiyle tamamen Kırım’dan sürülmek istendi. Çünkü Kırım halkının Almanlarla işbirliği yaptığı düşünülüyordu. Oysaki Alman ve Sovyet kaynaklarına bakıldığında Kızıl Ordu’da Almanlara karşı Sovyet saflarında savaşmış Kırım Tatarı sayısı, Almanlara esir düşüp onların yanında savaşanlardan çok daha fazladır.
Savaşın sona ermesiyle birlikte Sovyet ordusunda savaşmış ve Sovyet kahramanlık madalyası almış olanlar ve yeni doğan bebekler dahi istisnasız sürgün edildiler. Bu durumda topyekûn sürgünün en mantıklı izahlarından biri şu olabilir: Stalin rejimi, Kırım gibi önemli bir bölgeyi savaşın kargaşasından istifade ederek Tatarlardan arındırıp Slavlaştırdı. Kırım, hem iklimi hem tabii zenginlikleri açısından Sovyetler Birliği’nde emsalsiz mevkiye sahipti. Burada öteden beri istenmeyen unsur olarak görülen Kırım Tatarları da bu savaş bahanesiyle bu stratejik yarımadadan çıkarılmıştı.[5]
18 Mayıs 1944 Sürgünü, halk hayvan vagonlarıyla sınır dışı ediliyor.
“Hoşgörü istemiyoruz, adalet istiyoruz.”
Stalin, Kırım Tatarlarının tamamının Kırım’dan çıkartılmasına dair 5859 sayılı kararnameyi[6] resmi olarak onaylayınca 18 Mayıs 1944’de sürgün gerçekleştirilmeye başlandı. Binlerce Kırım Tatarı insani olmayan şartlarda, hayvan vagonlarında sonu meçhule giden bir yolculuğa mahkûm edildi. Verilere göre 423 bin[7] Kırım Tatarı sürgün edildi. Bunların en az yarısı kötü yolculuk ortamında, açlık ve hastalıklar yüzünden yok oldular. Hayatta kalanlar Orta Asya’nın verimsiz topraklarına ve Sibirya’ya bırakılıp yokluğa terk edildiler. Çoğu da buralarda hayatını kaybetti. Netice itibariyle sürgünden sonra yarımadada Kırım Tatar nüfusu sıfıra indirilmiş ve Kırımlıların “vatana dönüş hareketi” ancak 1988’li yıllarda başlamıştır.
Moskova’da Kırım Tatarlarının protestoları, “Ya Vatan Ya Ölüm”, 1987.
Sürgünden sonra Rusya Federasyonu’nun bir bölgesi olarak kalan Kırım, 1954’de Ukrayna-Rusya dostluğunun 300. yılı kutlamaları münasebetiyle Sovyet lideri Nikita Kruschev tarafından bir hediye olarak Ukrayna’ya verildi. Esasında Kruschev’in bu tavrı sadece bir jest olup Kırım hala SSCB tahakkümündeydi. Elbette kimse ileride Sovyetlerin yıkılıp Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanacağını tahmin edemezdi. Nitekim 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla Kırım artık Ukrayna’ya bağlı bir muhtar cumhuriyet statüsü kazanmış oldu.
26 Haziran 1991’da Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) kuruldu ve meclisin başkanlığını 1944 sürgününde henüz bir bebek olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu yürüttü. 2013 yılında ise başkanlığı Refat Çubarov devraldı. Kırım Tatar halkının mücadelesi ulusal ve uluslararası arenalarda varlığını devam ettiriyor.
Kırım Tatarlarının Milli Lideri Mustafa A. Kırımoğlu ( 1943 – … )
Sürgünde hayatlarını kaybeden soydaşlarımızı sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.
Kaynaklar:
[1] Hakan Kırımlı, “Kırım”, DİA.
[2] Necati Demir – Osman Kubilay Gül, Türklüğe Adanmış Bir Ömür: Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 27.
[3] Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996, s. 12.
[4] Mustafa S. Kaçalin, “Numan Çelebi Cihan”, DİA.
[5] Kırımlı, a.g.md.
[6] Kararnamenin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz: https://www.alexanderyakovlev.org/fond/issues-doc/1022331
[7] Demir – Gül, a.g.e., s. 36.