Yavuz SELVİ
Netanyahu’nun ABD kongresinde alkışlanmasına takılı kaldık. Yaklaşık bir yıldır zaten bu katliama ABD ve diğer batılı devletler göz yummuyor muydu? Elbette böyle bir şeyin fiiliyata geçip bir mecliste, demokrasinin beşiği olarak gösterilen bir devletin kongresinde bunların olmasının tartışılması önemlidir. Ama dikkat etmemiz gereken diğer noktalar var. Bu son olayla birlikte ABD tek vücut halinde İsrail’in arkasında ve yanında olduğunu deklere etti. Böyle bir soykırım ortadayken desteğini esirgemeyen ABD, bu dostluğun bozulmayacağını da tüm dünyaya gösterdi. Adeta İsrail ve ABD, tüm insanlığa, uluslararası hukuka ve uluslararası sisteme gövde gösterisinde bulundu.
Bütün bunlar özellikle Orta Doğu coğrafyası üzerinde ileriki dönem için çok büyük potansiyel tehlikelerin olduğunu da gösteriyor. İsrail’in Filistin’i işgaline ses çıkarmayan ve destek veren ve aynı zamanda soykırımına da güçlü desteğini esirgemeyen ABD, yarın İsrail’in Lübnan’ı işgalinde veya Suriye’yi daha fazla işgal etmesinde ses çıkarmasını bekleyecek miyiz? Bunun yanında ABD ve İsrail ortaklığı Orta Doğu coğrafyasında bizlere daha fazla nasıl kan ve gözyaşı savaş ortamı yaratacağın tahmin edebiliyor muyuz? Özellikle Orta Doğu coğrafyasında içine düştüğü mezhep savaşı ve bölünmüşlük İsrail’in işini oldukça kolaylaştırıyor. Bu bölünmüşlüğün giderek derinleşmesi de İsrail’in soykırımına güçlü bir karşı sesinde oluşturulmadığını bizleri gösteriyor.
Bölgesel İttifakların Önemi
Bunun kırılması ve tersine dönmesi için bölgenin içine düşmüş olduğu bölünmüşlükten kurtulması gerekiyor. Bu açıdan Türkiye-Mısır arasında tekrardan geliştirilen iyi ilişkilerin oldukça kıymetli olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle İslam dünyasının iki güçlü devleti olarak geçmişten bu yana gösterilen bu iki ülkenin işbirliği bölgesel bir ittifaka dönüştüğü zaman İsrail gibi işgalci devletlere de caydırıcı güç olarak ortaya çıkıyor. Nitekim bu caydırcılık sadece askeri ve güvenlik açısından da olmuyor. Hatırlayacağımız üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır’ı ziyareti sırasında Yunan manşetlerinde iki ülkenin olası bir MEB anlaşması yapma tehlikesinden bahsediyordu. “Energia” adlı internet sitesi, Ankara ile Kahire arasında yapılacak olası bir MEB anlaşmasının, Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne karşı yaşanan anlaşmazlıkta Türkiye’ye önemli bir pazarlık kozu verebileceği ifade edilmişti. Kathimerini, ziyaret için “İki bölgesel güç arasındaki bağların yeniden inşasında büyük adım.” ifadelerini kullanmıştı. Buradan da göreceğimiz üzere bir diyalog başlangıcı bile bölgedeki maksimalist hedefleri olan ülkeleri tedirgin etmeye yetiyor.
Şimdi biz bu İttifakı yaklaşık 15 yıldır herhangi bir üst düzey temasımızın olmadığı Türkiye Suriye arasında olabileceğini konuşuyoruz. Nitekim Suriye Devlet Başkanı Esat ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından ilişkilerin normalleşmesi açısından olumlu sinyallerin geldiğini görüyoruz. Türkiye ve Suriye devlet başkanları arasında olası görüşme ilişkilerin tekrardan iyileştirilmesi sadece mültecilerin geri dönüşü üzerinden okumamak gerekiyor. Türkiye-Suriye ittifakı İsrail’e karşı önemli bir caydırıcı güç olabilir. Suriye’nin hem İsrail tarafından işgal edilmiş toprakları hem de PKK tarafından bölünmüş yapısına baktığımız zaman Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekleyen ve bunu fiiliyatta yapmış olduğu sınır ötesi harekatlarla da gösteren tek ülkenin Türkiye olduğunu görüyoruz. Bölünmüş bir Suriye siyasi ve askeri otoritesi zayıflamış bir Şam yönetimi İsrail’in ve dahi Amerika’nın kolay hedefi haline geliyor. PKK terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde kurmak istediği koridor ve sözde bir devlet Türkiye kadar Suriye’ye de tehdittir. Türkiye yaptığı operasyonlarla bu terör yapılarını kendi güvenliği söz konusu olduğu için yok etse de diğer yandan bu askeri operasyonlar Suriye’nin toprak bütünlüğüne de katkı sağlıyor.
Sonraki Adım:Anadolu
İsrail’inde Gazze’ye yönelik saldırıları sadece Filistin devletini ilgilendirmiyor. Daha ilerisi ve sonraki hedefler için aslında bizleri uyarıyor. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın, ‘İsrail, Gazze’de sadece Filistinlilere saldırmıyor; bize saldırıyor, bize. Hamas, Gazze’de Anadolu’nun ileri hat savunmasını yapıyor.’ açıklamalarından da anlayacağımız üzere Tel-Aviv yönetimi adım adım Anadolu’ya kadar ilerlemeyi hedefliyor. Gazze’den sonra Lübnan ve Suriye’yi daha açık şekilde hedef almayı planlayan İsrail’in karşısından bu yüzden siyasi bütünlüğünü koruyan bir Şam yönetimi olmalıdır.
Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin İsrail’in saldırganlığına karşı birliktelik ve diyaloglarını güçlendirmesi gerekiyor. İşte Esat ve Erdoğan’ın görüşme ihtimali ortaya çıktıktan sonra olan provakasyonlar da kimi çevrelerdeki paniğin bir yansıması olarak görülebilir. Bölgede güçlü devletlerin olması İsrail’e de caydırıcılık olması açısından önem haiz ediyor.Önümüzdeki süreçte Şam ve Ankara yönetimlerinin kuracağı ilişki sadece iki ülkenin geleceği açısından değil bölgenin istikrarı ve İsrail’İ durdurma açısından da belirliyici olacaktır.