AVRUPA İÇİN TEK YOL: “RUS YOLU”

Gazeteci Yazar İbrahim Baran, ABD’nin baskısıyla Rusya ile karşılaşan Avrupa’nın enerji krizine “Rus Yolu” açısından bakıyor…

İbrahim Baran

2022 yılında kış aylarının uluslararası siyasette bu kadar sıcak geçeceği kimsenin aklına gelmezdi. Tarihler 24 Şubat 2022’yi gösterdiğinde Avrupa’nın doğusunda başlayan mücadele, yalnızca iki ülkeyi değil onlarla bir şekilde etkileşim içerisinde olan bütün devletleri ve dünyayı tesiri altına aldı. Kovid-19 salgını nedeniyle çalkantı içerisinde olan küresel dengelerde yaşanan kırılmalar ve gün yüzüne çıkan enerji krizi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle derinleşmeye başladı.

Bir yanda, uzun süredir etki alanını genişletmeye çalışan ve yavaş yavaş Batı’ya doğru kaymaya başlayan Rusya, diğer tarafta da bu tehdidin farkına vararak bir şekilde bertaraf etmeye çabalayan NATO öncülüğündeki Batılı devletler… Soğuk Savaş sonrasında uluslararası siyasetin tek gücü haline gelen ABD’nin kurduğu düzen, 11 Eylül sonrasında yerini çok kutuplu sisteme bıraktı.

Putin’in devlet başkanı olmasıyla Rusya, son derece hızlı bir ekonomik kalkınmayla önemli adımlar attı. 2010’ların başından itibaren uluslararası arenada iyiden iyiye görünür hale geldi. Rusya, enerji kaynaklarını öylesine akıllıca kullandı ki, çok kutuplu dünyanın merkezlerinden Avrupa Birliği’ni adeta avuçlarının içerisine aldı. Salgın sonrasında oluşan kırılgan zemini kendi lehine işleterek Ukrayna’yı işgal etti. Bunu, ABD’nin öncülüğündeki NATO’yu ve tüm Avrupa’yı karşısına alarak yaptı.

Avrupa’yı Dize Getiren Enerji Krizi

Kremlin yönetimi, Ukrayna’yı tehdit eden açıklamalar yaptığında Avrupa Birliği’nin başını çeken ülkeler biraz da Washington’ın kışkırtmalarıyla Kiev’in yanında olduğunu açıkça ifade etmişti. Alman Şansölyesi Scholz, Putin ile gerçekleştirdiği ve özellikle verdiği görüntü itibarıyla Alman kamuoyunu rahatsız etmiş; bu görüşmeden sonra “Hepimizin tek hedefi var. Rusya bu savaşı kazanmamalı, Ukrayna başarılı olmalı” demişti.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise Ukrayna’yı destekledikleri gerçeğinin değişmediğini vurgulamak kaydıyla daha temkinli davranarak “Rusya’yı küçük düşürmemeliyiz ki, savaşın durduğu gün diplomatik yollarla bir çıkış yolu inşa edebilelim. Fransa’nın rolünün arabulucu olduğuna inanıyorum.” demişti.

Bu yaklaşımların elbette Almanya ve Fransa açısından bazı bedelleri olacaktı. ABD’nin telkinleriyle Rusya’ya yönelik yaptırım girişiminde bulunan Avrupa Birliği ülkelerinin tavrına karşılık Rusya, enerji kartını masaya sürerek esaslı bir cevap vermiş oldu. Bu durumdan en çok etkilenen ülkelerin başında AB’nin lokomotif ülkesi Almanya geliyor.

Enerji krizinde vaziyet öyle bir hal aldı ki, Almanya nükleer enerji santrallerini yeniden hayata geçirmeyi gündeme getirdi. Ülkede yaşayan emekliler, kara kışı yaşayabilecekleri başka ülkelerde geçirmenin hesaplarını yapıyor. Fransa için de benzeri tablo söz konusu. Enerji verimliliği kavramının ilk defa ciddi ciddi konuşulduğu ülkede klimalı dükkanların kapılarını kapatmalarının zorunlu hale getirilmesi gibi tuhaf tedbirler masada. Ayrıca ışıklandırılmış reklam tabelalarının gece 1 ilâ sabah 6 arasında kapatılması kararı alındı. Keza, Fransa’da da kömürle elektrik üreten santrallerin hayata geçirilmesi tartışılıyor. Pandemi fırtınasının savurduğu İtalya ise mandıralarda sütü pastörize edecek enerjiyi temin etmekte bile zorlanıyor.

Almanya ihtiyacı olan doğalgazın yüzde 55’ini, ham petrolün yüzde 35’ini ve kömürün yüzde 45’ini Rusya’dan karşılıyor. Berlin’de, koronavirüsle başlayan ekonomik durgunluğa 2. Dünya Savaşı’ndan sonra görülen en yüksek enflasyon oranının da eklenmesiyle stagflasyon yaşanıyor. Şüphesiz bu durum yalnızca Almanya’yı ilgilendirmiyor. Zira, güçlü ekonomisiyle Avrupa Birliği’nin başını çeken Almanya’da oluşacak olası bir iktisadi kriz, domino taşı etkisiyle Avrupa’nın tamamını tesiri altına alıyor.

Enerji tedariğinin siyasallaşmasında Rusya kadar Avrupa Birliği ülkelerinin de payı var. Rusya, Ukrayna topraklarına girerek krizin fitilini ateşledi. Ancak Avrupalı devletler çok büyük risk altında olduklarını bile bile Ukrayna’yı kışkırtarak yangını körüklediler. Bununla da yetinmeyip Rusya’ya yönelik yaptırım kararını yürürlüğe koyarak kritik bir hata daha yaptılar. Ambargolar Rusya yerine bumerang etkisiyle dönüp dolaşıp Avrupa’yı vurdu.

Yüzünü Doğu’ya çeviren Rusya, indirimli fiyatla da olsa doğalgaz ve petrol satışını artırarak girdabı kendi lehine çevirdi. Ruble, işgal öncesindeki seviyesinin de üstüne çıktı. Avrupa, deyim yerindeyse dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oldu!

“Rus Yolu” ve Avrupa

Gelinen noktada Avrupa için tek çıkış yolu, Rusya-Ukrayna krizinin bitmesi gibi görünüyor. Kimi ülkelerin bakanlıkları tarafından yayınlanan resmi raporlarda enerji bağımlılığının azaltıldığı iddia ediliyor. Fakat rakamlar böyle söylemiyor.

Avrupa’nın 2021’de Rusya’dan aldığı doğalgaz yaklaşık 250 milyar metreküp oldu. Bu miktarı farklı yollardan bulabilmesi zor. ABD ya da Orta Doğu ülkelerinden alınacak enerji kaynakları maliyetli. Dolayısıyla bu bir ihtimal olmaktan çıkıyor.

2030’a kadar enerji bağımlılığını sona erdirmek isteyen Avrupa Birliği ülkeleri için Ukrayna’da başlayan krizin bitmesi şart. Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky sorumluluğu tüm ülkelerin sırtına yüklese de geçtiğimiz günlerde işgalin başladığı döneme göre nispeten daha ılımlı açıklamalar yapması aynı noktaya işaret ediyor.

Rusya’nın Avrupa’da alttan alta aşırı sağı desteklediği iddiaları ayyuka çıktığı bu dönemde bölgede devam eden kargaşanın başta Avrupa olmak üzere kimseye faydası yok. Öyle ki, ekonomide yaşanan kaos ister istemez siyasi gerilimleri de beraberinde getiriyor.

Ruslar, “bir işi yapmanın üç yolu vardır.” derler: “Doğru yol, yanlış yol ve Rus yolu.” Avrupa Birliği ülkeleri için de artık “Rus Yolu”ndan başka bir seçenek görünmüyor.

spot_img

Yazılarımız ve gelişmelerden haberdar olmak için mail bültenimize abone olun.