Dr. Cafer Talha Şeker
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 19 Ağustos 2021 günü BBC World News’e bağlandı. Afganistan’da yaşananlardan ötürü Afgan devletini ve milletini suçladı. “Eğer Afgan ordusu ve liderliği bu kadar hızlı çökmeseydi havalimanındaki o olaylar yaşanmazdı” dedi.

Stoltenberg’in karşısındaki BBC spikeri Yalda Hakim ise Rus – Afgan savaşı esnasında Kabil’den İngiltere’ye göç etmiş Afgan bir aileye mensuptu. İngiliz aksanlı İngilizcesiyle NATO’nun baş idarecisini misafir ettiği canlı yayında adeta fırçalar gibi yüzüne şunları söyledi:
“Dünyanın en iyi istihbaratları size bilgi verirken havalimanında yaşananların sizi şaşırttığını nasıl söyleyebiliyorsunuz? Kabil’de yaşananlar Batı ittifakı ve özellikle NATO için bir utanç değil midir? Bu çekilme operasyonundaki kötü yönetim sizin başarısızlığınız değil midir? Afgan ordusuna ve hükümetine Batı’dan gerekli destek verildiğinde onlar Taliban’ı yenmişti. Bu yolda 66 bin Afgan askeri hayatını kaybetti. Şimdi bu destek çekilip ortada bırakıldıklarında suçu onlara atmak ne kadar doğru olur?”
NATO Genel Sekreteri bu sorulara baştan savma cevaplar verip geçiştirmeye çalıştı. Ancak karşısındaki Afgan kökenli İngiliz spiker bastırıyordu. Nihayet BBC spikeri şu soruyu sorarak bütün suçu ABD’ye yükledi:
“ABD’nin diktasıyla mı NATO’yu Afganistan’dan çekiyorsunuz? Böyle bir baskı altında mısınız?”
Genel Sekreter Stoltenberg, “Afganistan’a girişimiz ABD’ye yapılan saldırının sonucuydu. Şimdi ABD olmadan diğer Batılı güçlerin Afganistan’da durması mantıklı değil” diyebildi. Ve spikerin ima ettiği “NATO’yu Afganistan’dan ABD çekiyor” mesajı seyirciye verilmiş oldu. İngiliz medyası ve Avrupa medyası genel olarak suçu ABD’ye yıkan yayınlar yapmaktadır.
Peki, ABD’nin Afganistan’dan çekilme politikasını nasıl okumalıyız? Yeni Amerikan dış politikası neye göre değişti?
ABD’nin Yeni Dış Politikası: ‘Terörle Mücadele’nin Sonu Mu?
21. yüzyıla girerken ABD’nin dış politikası “terörle mücadele” olarak belirlenmişti. Pentagon’da buna itiraz eden kanat, “terörle mücadele” yerine “iklim değişikliğiyle mücadele” politikasını savunuyordu. ABD’nin 2001’de Afganistan’ı işgali ve 2003’te Irak’ı işgali “terör ile mücadele” sloganıyla hayata geçirildi. İşgalin esas sebepleri arasında Afganistan’ın uyuşturucu piyasası ve Irak’ın petrolleri gündeme geldi, çok tartışıldı. Ancak bazı uzmanların da dikkat çektiği gibi ABD’nin o dönemde küresel petrol piyasasında eli oldukça rahattı. Yani Irak’ın işgali de sadece petrol ile alakalı olmadığı gibi Afganistan işgali de sadece uyuşturucu pazarı için değildi.

Ekonomi ve politika ekseninde bakıldığında “terörle mücadele” hem kirli paraları döndüren bazı çarkları işletiyor hem Batılı savunma sanayisine katkı sağlıyor hem de Osmanlı sonrası dönemde Batı’nın müstemleke alanına dönüşen Ortadoğu’nun kontrolü için gerekli görülüyordu. Bu bölgeye yüz milyarlarca dolar silah satışı yapılmaktaydı.[1]
Afganistan, kuzeydeki Rusya’nın Himalaya Dağları ile İran arasındaki alanda Hindistan’a bağlantı yolunda bulunan kritik geçiş güzergahıydı. 19. yüzyılda İngilizler bu jeopolitik konumundan ötürü Afganistan’ı kontrol etmeye çalışıyorlar, Rusların güneye uzanmasını önleme stratejisiyle hareket ediyorlardı. 20. yüzyıl ortalarından beri İngilizler önde görünen güç değil, arkadaki danışmanlık koltuğunda oturmaktadır. İngiltere’nin de desteğiyle belirlenen yeni küresel politikada Amerikan gücüyle “terörle mücadele” stratejileri kurgulanmıştı. Para akışı ve insan kaynaklarının sömürülmesi, Batı’ya yeni işçi sınıfı ithalatı bu bölgelerden sağlanmış oldu.
Ancak 21. yüzyılın ilk çeyreği sona ermeden “terörle mücadele” lobisi 20 yıllık Ortadoğu macerasının sonuna geldi. Şimdi “iklim değişikliğiyle mücadele” lobisi ABD’nin yeni dış politikasını belirleyen grup oldu ve 2020 seçimlerinden sonra iktidarı devralıp politikayı sahaya sürdü.
Afganistan’daki kara para politik (uyuşturucu) ve jeopolitik (Avrasya hatlarını kontrol) misyonu artık sona erdi. Çünkü eski usul terörle mücadele yerini dijital dünyada biyolojik ve siber güvenlik politikalarına bırakıyor. Konvansiyonel silahlarla savaş, işgal, mücadele, direniş gibi mefhumlar ve olaylar tarih oluyor. Böyle bir dünyada “demokratikleştirme” iddiasının sürdürülemez bir palavra-politik olduğunu herkes görüyor.

Bu yüzden ABD Hükümeti, uzun bir süredir Taliban ile anlaşarak “demokratikleştirme” planını iptal etmeye hazırlanıyordu. Demokratikleştirme iddiasının sahadaki müdahalesi “terörle mücadele” idi. Mücadele sona erecekse demokrasi değil Taliban sahaya girecek demektir. Washington’da bu gerçeğe göre strateji belirlendi.
Trump Hükümeti ABD’nin sert diplomatik yüzünü kullanarak Ortadoğu’da Arap-İsrail “Yüzyılın Antlaşması”, Kuzey Kore ile müzakere ve Taliban ile anlaşma yapmak üzere adımlar atmıştı. Pentagon’da ABD’yi bu “bataklık” bölgelerden çekme politikası kurgulanmıştı. Biden Hükümeti, Trump Hükümeti’nin pek çok anlaşmasını iptal etse de Taliban ile anlaşmadan vazgeçmedi. Bu, ABD’nin genel olarak “terörle mücadele” politikasını sona erdirdiğini göstermektedir.
Yeşil Dünya’da ABD ve Çin Arasında Afganistan
Önümüzdeki dönem, Yeşil Dünya Düzeni’ne geçiştir. (Bunun ne olduğunu küresel kuruluşların penceresinden bakarak ORDAF’taki bir yazımda ele aldım.) Yeşil Dünya Düzeni özetle petro-devletten elektro-devlet dünyasına geçiştir.[2] Bu dünyada yeni enerji kaynakları ve ham maddeleri öne çıkıyor. Afganistan toprakları, elektro-devlet dünyasında ihtiyaç duyulan bazı ham madde kaynaklarına ev sahipliği yapıyor. ABD’nin Taliban ile anlaşması sadece sahadan çekilme hedefinden ibaret olmayıp AB ve Çin’in Afganistan’da yapacağı yatırımları yönlendirme iddiası da taşımaktadır. ABD ile Çin arasında Afganistan’da yeni bir dönem başlamaktadır.

ABD’deki Dünya Bankası’nın bir benzerini Pekin’de kuran Çin, küresel finansörlerin ve teknoloji liderlerinin desteğini almış bir ülke olarak petrol sonrası çağda elektro-devlet modeline yatırım yapmaktadır. Elektro-devlet dünyasında kullanılacak dijital cihazlar ve altyapı için gerekli olan ham madde kaynaklarının bir kısmı Afganistan’da bulunmaktadır. Taliban – Çin Komünist Partisi işbirliğinde bu kaynaklar Çin liderliğinde dünya pazarına açılabilir.
“Önce Amerika” diyen milliyetçilerin bütün itirazına rağmen Amerikan teknolojisini Çin’e transfer eden küreselcilerin Çin’de kurduğu düzen Çin Komünist Partisi’nin dev projelerini desteklemektedir. Bu desteğin sebeplerinden biri 5G ve sonrasında üretilecek teknolojik ürünler için gerekli olan ham madde kaynaklarını işlemekte Çin’in ucuz insan ve maliyet imkanlarının bulunuyor olmasıyla alakalıdır. Bu da Çin’i ABD karşısında bir kutup yapmaktadır.
Amerikan stratejisi, şartlar gereği Çin’e alan açsa da Afganistan’da Taliban ile derin işbirliğini sürdürecektir. Çin’in batısındaki Uygurları destekleyecek, Uygurlar ile Taliban arasında bir hat kurma tehdidiyle Çin’e baskı yapacaktır. Çin, Afganistan’da ABD’yi rahatsız edecek işlere girişirse Amerikan stratejisi adı geçen hattı devreye sokacaktır. Afganistan’da ABD ile Çin arasındaki denge muhtemelen böyle korunacaktır. Bu stratejik mantık daha önce Sovyetlere karşı kullanılmış ve netice alınmıştı. ABD’nin bugünkü “Sovyet” rakibi Çin’dir.
Taliban’ın Türkiye Görüşü ve İngilizlerin Göç Projesi
Taliban, dini itikadı gereği son meşru halifeliğin merkezi olan Osmanlı Türkiyesi’ne de 21. yüzyılın Cumhuriyet Türkiyesi’ne de sıcak bakmaz. Bu yüzden Osmanlı hayranlığı uyandıran Türk dizilerini de Batılı hayat tarzını sunan Türk dizilerini de yasaklamaktan bahsetmektedir. Zaten eskiden beri bu dizilere karşıtlığını dile getiriyordu. Ancak Taliban liderliği mevcut siyasi realiteyi göz önüne alarak Suudi – Türk ilişkileri veya BAE – Türkiye ilişkilerinde olduğu gibi Ankara ile ortak çıkarlarda buluşmaya sıcak bakacağını göstermiştir. Dizilerden ticarete ve siyasete uzanan çıkarların Ankara – Taliban arasında gelişmesi diğer aktörlere de bağlı olacaktır. ABD’nin yeni stratejisi gereği çekildiği alanlarda Çin ve Türkiye’nin sahada nasıl rol üstleneceğine bakılacaktır.
Türkiye ve Çin için Afganistan’da yeni altyapı projelerine alan açılmaktadır. Türkiye, bir yandan göç idaresini üstlenip diğer yandan Afganistan’ın inşasında rol oynayabilecek bir potansiyelle öne çıkmaktadır. Ancak Türkiye’nin göçmen dalgasına karşı vaziyeti yeni bir tartışma alanıdır. Türkiye’nin seçim iklimine erken girdiğini görüp bunu da kullanarak Ankara’ya rol biçmeye çalışan Türkiye’nin Anglo-Sakson müttefikleri, Afgan göçmenleri kontrol ederken Türkiye ve Pakistan gibi ülkeleri sahaya girmeye zorlamaktadır.
İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace kısa süre önce İngiliz basınına yansıyan görüşlerinde bir yandan ABD’nin Afganistan’dan çekilme hızını yavaşlatmaya diğer yandan müttefik ülkelerle birlikte çalışıp Afgan mülteci merkezleri kurmaya çalışacaklarını ifade etti. İngiliz basını bu müttefik ülkelerin Türkiye ve Pakistan olduğunu iddia edince Türkiye’de iç siyaset aniden göçmen meselesi ile kızıştı. Londra ve Washington’dan bakıldığında Türkiye’nin Afganistan’da üstleneceği projelerin karşılığında böyle bir yükü kaldırması Ankara’dan beklenmiş olabilir ancak Türkiye’nin iradesine karşı bu beklenti gerçekçi değildir. Afganistan’daki kaygan zemin ve rollerin değişimi muhtemelen Yeşil Dünya Düzeni’ne hemen entegre olmayacaktır.
Sovyet Rusya’ya karşı ABD desteğiyle kurulmuş ve geliştirilmiş Taliban’ın bugün ABD ile anlaşarak ülkede hakimiyeti ele geçirmesi elbette sürpriz değildir. Bu meseleye eski Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’nin (Ekim 2018’de İstanbul’da TRT World Forum’da ifade ettiği) bir hatırasıyla bakalım.
Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai, 2013’te Washingon’a bir ziyaret düzenlemişti. ABD’li önde gelen stratejistlerle bir toplantıdaydı. Meşhur stratejist Zbigniew Brzezinski de toplantıya katılmıştı. Afganistan Cumhurbaşkanı “ABD’nin Soğuk Savaş döneminde Sovyetlerin Afganistan işgaline karşı tüm aşırı grupları desteklediği doğru mudur?” diye sordu. Brzezinski “evet, doğrudur” dedikten sonra izah etti: “Bizim için o gün Sovyetlerin çökertilmesi daha mühimdi.”
Ekim 2018’de İstanbul’daki forumda bunları anlatan Dr. Karzai, ABD’nin Afganistan siyasetinin böyle yıkıcı ve değişken olduğunu söyledikten sonra yeni politikasının da yıkıcı olmaya devam edeceğine dikkat çekmişti. Muhtemelen bugün de ABD için “daha mühim” tercihler vardır. Amerikan stratejistler bu kez Taliban ile Çin’e karşı yakınlaşmayı planlasalar da Çin – Taliban arasında ayrı bir işbirliği muhtemeldir. O halde bir yandan bunu da idare etmeleri gerekecektir. Bu meseleyi idare etmeleri yukarıda dikkat çektiğim noktalar üzerinden gerçekleşebilir.
Özetle;
petro-devletten elektro-devlete geçiş dünyasında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi teknolojinin bizi getirdiği yerle alakalıdır. Günümüzde İngiltere ve ABD’de sivrisinek orduları üzerine AR-GE çalışmaları yapılıyor. Çin’de virüs ve bakteriler üzerine çalışmalar devam ediyor. Aynı şekilde ileri internet teknolojileri ve siber güvenlik ordularına yatırım yapılıyor. İnsanlık, bugüne kadar gördüğü ve bildiği silahların ötesinde yeni silahlarla muhatap olmaya doğru gidiyor. Böyle bir dünya düzenine hazırlanan ülkeler mücadele, savaş ve rekabet alanlarını başka dünyalara kaydırdılar. Yatırımlar yeni dünya düzenine göre yapılmaktadır. Artık Afganistan’da asker bulundurmak yerine Taliban ile anlaşmak daha mantıklı görülüyor. Yeni Amerikan dış politikası bu gerçeklere göre değişmiştir. Bundan sonraki mesele, arazide boşluğu dolduracak olanların nasıl yönlendiriliceği ile alakalı olacaktır.
[2] Daha fazla bilgi için bkz. Cafer Talha Şeker, “Yeşil Dünya Düzeni: Petro-Devletten Elektro-Devlet’e Geçiş”, ORDAF, Ağustos 2021.
[1] Batılı silah şirketlerinin Ortadoğu ülkelerine yaptığı silah satışlarına dair rapor için bkz. Cafer Talha Şeker, Ortadoğu Savaşları ve Batılı Silah Şirketleri, İNSAMER, Haziran 2019.