Hekimoğlu İbrahim’in Hikayesi: “Ünye, Fatsa bir oldu da baş edemedim”

 

 Öznur YAVUZ

“Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım kendi neslime
Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye, Fatsa bir oldu baş edemedim
Ünye, Fatsa arası ordu kuruldu
Hekimoğlu dediler o da vuruldu.”

Halk arasında heyecan uyandıran her olaya bir türkü yakılır; bunlar bestelenir ve türlü yollardan yurdun dört bir bucağına yayılır. Türlü bölgelerde, türlü biçimlere girer. Kimi dizeler düşer, yerlerine yenileri eklenir. Konuları ise daha çok ferdî ve sosyal hâdiselere dayanır. Bir hâdiseyi hikâye etmekten ziyâde, hâdise karşısındaki içli duyguları ve tepkileri dile getirir. Hekimoğlu İbrahim ise, halk düşüncesinde kahramanlık destanlarına, türkülerine konu olmuştur.

Aynalı Martiniyle Hekimoğlu İbrahim. Fatsa-Cumhuriyet meydanı

Fotoğrafın 1961 yılında Amerika’dan gönderildiği söylenmektedir.

Hekimoğlu hakkında ilk defa arşiv vesikaları kullanarak makale kaleme alan Ayhan Yüksel şöyle der: “Bugüne kadar Hekimoğlu hakkında yazılanlar bazen kulaktan dolma bilgilere, bazen de 1961 yılında Amerika’dan gönderildiği söylenen bir fotoğrafa dayanmakta, daha da ilginci kendisine yakılan türkülerden yola çıkılarak hayalî bir Hekimoğlu ortaya konulmaktadır. Hekimoğlu’na ideolojik amaçla değişik kimlikler bulunulmaya çalışılması ise pek çok halk kahramanı için söz konusu olan bir tavırdır.

Hekimoğlu hakkında bugüne kadar en ciddî araştırma Mithat Sertoğlu ve Ayhan Yüksel tarafından yapılmıştır. Mithat Sertoğlu halk ağzından derlediği ve doğruluğu kabul gören bir bölgesel araştırmadır. Ayhan Yüksel ise zamanın devlet kayıtlarına, yani Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulduğu belgelerle konuyu gün yüzüne çıkarmıştır. İlk defa Ayhan Yüksel tarafından Tombak Dergisi’nde yayımlanan belgeler onun hayatı hakkında çok mühim bilgiler içermektedir.

Hekimoğlu Kimdir?

Hekimoğlu İbrahim, Fatsa’nın Yassıtaş Köyü’ndendi. Yassıtaş Köyü, yerli halkın yaşadığı bir Türk köyü idi. Hekimoğlu, hakkında bir kitap yazmış olan Murat Sertoğlu’nun halk ağzından derlediği ve doğruluğu genel kabul gören bilgilerine göre Hekimoğlu İbrahim sarışın, yakışıklı, yiğit ve atak bir gençti. Kuvveti ve silâh atıcılığındaki ustalığı ile diğer arkadaşları arasında hemen fark ediliyordu.

Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi Karadeniz’de de herkesin bir soyadı, bir lâkap taşıması pek eski bir gelenektir. Bu bakımdan İbrahim’e Hekimoğlu derlerdi ve adından çok bu lâkapla anılırdı.

Sertoğlu, Hekimoğlu’nun ilk yıllarını şöyle anlatıyor:

Hekimoğlu İbrahim, Fatsa’da 1900’lü yıllarda 93 (1876) harbi muhacirlerinden Gürcü Sefer Ağa’nın değirmeninde çalışıyordu. Sefer Ağa’nın Fadime adında yeni yetişmiş çok güzel bir kızı vardı. Fadime bir gün babasını görmek üzere değirmene gelmişti. Sefer Ağa değirmende olmadığı için onun yerine Hekimoğlu kendisini karşıladı ve bu ilk karşılaşmada birbirlerine âşık oldular.

Rivayetlere göre iki genç uzak yerlerde buluşuyorlardı. Ve işte bu buluşmaların birinde Gürcüler’den Yusuf adında bir genç bunları gördü. Yusuf onlara orada ‘Gürcü kızlarının evlenmeden önce nişanlıları bile olsa, bir erkekle buluşup konuşmalarının yasak olduğunu söyledi. Hekimoğlu oradan ayrılıp eve geldi, eve kapandı ve kimseyle görüşmedi.

Hekimoğlu’na Gürcüler’in Yassıtaş Köyü’ndeki halkla selâmı sabahı bıraktıklarına, alış-veriş yapmadıklarına dair haberler geliyordu. Aradan iki hafta geçti ve Gürcü Köyü’nden Hasan geldi ve kendisi ile yarın bağ evinde görüşmek istediğini söyledi. Amaçları, Hekimoğlu’nu bağ evinde vurarak bu işi kökünden kapatmaktı. Hekimoğlu gidip gitmemek arasında kararsızdı. Ve uzun düşüncelerden sonra gitmeye karar verdi. Eğer gitmezse korkak olduğunu göstermiş ve suçu kabullenmiş olacaktı. Kararını vererek martinini aldı. Fişeklerini omuzlarına ve beline doladı. Tabancasını da kuşağının arasına yerleştirdi. Nereye gittiğini soranlara domuz avına gittiğini söyledi ve onlardan haklarını helâl etmelerini istedi.

Ama, Gürcü genci bağda onu bekliyordu; çoğunluk onun buraya gelecek kadar deli olmadığını öne sürüyordu. Fakat Hekimoğlu onların yanına geldi ve ona niçin böyle bir şey yaptığını sordular. O da amacının kötü olmadığını, her şeyi Yusuf’un abarttığını söyledi. Bu arada Yusuf silâhını ateşledi. Fakat Hekimoğlu hemen yere yattı ve kurşun sıyırdı. O arada Hekimoğlu martininin tetiğine bastı ve acı bir çığlık duyuldu. Hekimoğlu oradan uzaklaştı ve ormana daldı. Gürcülerden bir kişi ölmüştü ve onun intikamı alınmalıydı. Sabah Fatsa’ya gittiler ve olayı zaptiyeye bildirdiler. Hekimoğlu ise gidip hükûmete teslim olmayı düşündü, ancak bu delilik olabilirdi. O bu cinayeti nefsini korumak için işlemiş olduğuna kimseyi inandıramayacaktı ve haksız yere bu cezayı çekecek olsa bile hapishanede onu Gürcüler yaşatmayacaklar ve adamları eliyle öldürteceklerdi. Bu durum karşısında ister istemez dağları kendisine mesken tutmak kanun dışı bir hayat sürmek durumundaydı.

Hekimoğlu Eşkıya Ruhlu muydu?

Hekimoğlu ise Kumru’da bulunan yakın arkadaşının yanına patika yolları takip ederek gitti. Arkadaşına, Karataş Köyü’nde Gürcü köyünde birini öldürdüğünü anlattı. Ona köye gitmesini ve gelirken canı tehlikede olduğundan dolayı iki yeğenini getirmesini istedi. Yolda gelirken çok samimi arkadaşı Gedik Halil de onlara katılınca dört kişi ile Hekimoğlu Çetesi kuruldu ve Kumru’dan ayrılıp Niksar’a gittiler. Birkaç baskın ve dağa adam kaldırarak para sıkıntısından kurtuldular.  Bir yıl sonra 11 kişi olup hükûmetin başına büyük belâ oldular. Hekimoğlu, Tokat, Zile, Niksar, Ünye, Fatsa, Kumru ile Akkuş arasındaki yerlerdeki geniş arazide istediği gibi at koşturuyordu. Bu arada zaptiye kuvvetleri ile giriştiği birkaç çatışmadan rahatlıkla sıyrılmıştı.

Rivayete göre Hekimoğlu, zorda kalmadıkça adam öldürmemeye dikkat ederdi. Halka zulmetmekle tanınmış kişilere musallat olmak ve bunlardan aldığı paraların bir kısmını fukara, yardıma muhtaç köylüye dağıtırdı. Onun bu davranışı fakir köylüler nezdinde büyük heyecan uyandırmış, onu sevmeye ve ona halk kahramanı gözüyle bakmaya başlamışlardı. Hangi köye uğrayacak olsa orada iyi karşılanıyor ve dikkatle korunuyordu. Bunun için zaptiyeler bütün gayretlerine rağmen onun izini bulamıyorlardı.

Hekimoğlu’nun hiç de eşkıya ruhlu, kan dökmekten zevk alan bir kişi olmadığını söylenmiştir. Ne olursa olsun Hekimoğlu’nu sevenler onun arkasından gözyaşları dökmüşler ve bir de ağıt yakmışlardır. Eski düşmanlıkları körüklüyor diye bir ara yasaklanmak istenen fakat bugün de hemen her tarafta söylenen ve memlekete yayılmış olan bu ağıtı, Ordulu Ümit Tokcan tüm Türkiye’ye yaymıştır.

Uzun yıllar Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar ve Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardımseverliğiyle şöhret yapan, yöre halkı tarafından sevilen Hekimoğlu’nun öldürülmesi üzerine bu türkü dilden dile, nesilden nesile söylenerek bugüne kadar gelmiştir.

KAYNAKÇA
Ayhan YÜKSEL, “Eşkıya Hekimoğlu”, Tombak Dergisi, Sayı 35, Aralık 2000.
Mithat SERTOĞLU, “Kahramanlar Kahramanı Hekimoğlu”, İstanbul 1983.

spot_img

Yazılarımız ve gelişmelerden haberdar olmak için mail bültenimize abone olun.